Adam(!) karısını kızını yanına almış resim çektirmiş. Kadın ve kız yarı çıplak (iç çamaşırı kadar şortları var!) Kadın resmi instagram’a atmış.
Altına yorumlar yapılmış. “Harikasınız, muhteşemsiniz!” diye…
Garip olanı, yorum yapanlardan bazıları başı örtülü hanımlar. “Maşaallah ne tatlısınız, çok hoşsunuz” yazmışlar!
Ben de yorum yazdım: “Gerçekten çok güzelsiniz. Ama sanırım kıyafet giymeyi unutmuşsunuz” dedim.
Atarlandı bazı modern hanımlar. Nur suresi 31’i paylaştım. Yaratılış gayemizi, çıplaklığın bize kaybettireceklerini anlattım…
Sayfa sahibi, biz böyleyiz demiş. Annem de, anneannemde böyleydi. Biz dil, din ayrımı yapmayız. Kalp güzelliğine bakarız demiş.
Ayeti hatırladınız mı?
Bismillah: “Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (A’raf:28)
Gelelim yorum yapan başı örtülü kardeşlerime… Ben en çok onların yorumlarıma takıldım. Bayan ve kızın herşeyiyle meydanda olan güzelliklerini görmüşler de, çıplak oluşlarını hiç biri farketmemiş. Kimse de kardeşim, iç çamaşırıyla resim çektirilip, yedi düvelin görebileceği yerde paylaşılır mı? dememiş…
Müslüman diyorum; İlkeli olmalı, dava adamı olmalı, davasının adamı olmalı, yanlış gördü mü susup ta dilsiz şeytan olmamalı diyorum.
Müslüman, Allah’ın hoş görmediğini, hoş göremez, Allah’ın razı olmadığından, razı olamaz, iyi diyemez diyorum.
İmam Malik, hadis inkarcısı bir adamla oturdu diye, 40 gün boyunca öğrencisiyle konuşmamış. Varın halimizi siz düşünün…
Bizler bizim gibi olmayan komşularımızla, iş arkadaşlarımızla iyi geçiniriz, onlarla gerekli ilişkilerimizi kesmeyiz, onlara kötülüğümüz dokunmaz, yumuşak davranırız fakat onların yanlışlarını hoşgörüp övgüler yağdırmayız. Gerektiği yerde emr-i bil maruf yaparız.
Yanlış yapanlar uyarılmayınca, kötülükler katlanarak artıyor. Bizler türlü hayasızlıklara göz yumdukça, hayasızlıklar normalleşiyor.
Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem,
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem…
Diyor ya Necip Fazıl, kadınlar kızlar artık iç çamaşırlarıyla sokakta dolaşıyor Müslüman!
Giydiklerinin adına başka başka isimler veriyor, şort diyor, bady diyorlar. Yüzleri kızarmıyor, erkeklerden çekinmiyorlar… Güya Müslümanlarda bu durumu normal karşılıyor, “Herkesin yaşantısı kendine” diyor, “ Her koyun kendi bacağından asılır” diye zırva bir laf geveliyor, uyarmadıkları gibi birde övgüler diziyorlar…
İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki: “İsrailoğulları bir kısım günahlar işlemeye başlayınca âlimleri onları bu işlerden menettiler. Ancak onlar dinlemediler, vazgeçmediler. Zamanla âlimler de onlarla oturmaya, dayanışmaya ve beraber içmeye başladılar. Allah da bunun üzerine, berikinin dalâletini öbürüne katarak, biriyle diğerinin küfrünü artırdı. “Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle onları lânetledi…” (Maide, 78).
Sonra, ayakta bulunan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm oturarak sözünü tamamladı: “Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Zat’a yemin ederim, onları hak adına kötülüklerden men etmezseniz siz de rızaya eremezsiniz.
Ebu Dâvud, Melâhim 17, (4336); Tirmizî, Tefsîr, Mâide (3050), İbnu Mâce, Fiten 20, (4006)
Başımıza taş yağacağından korkmuyorum ben! Taştan daha katı olan kalplerden, münafık hallerden korkuyorum. Kötülüklerden rahatsız olmayan, kalbiyle buğzetmeyi bile hoşgörüsüzlük olarak gören Müslümanlar ürkütüyor beni. Kendisi başörtülü olduğu halde, kızları edepsiz kıyafetlerle gezen ve bunu umursamayan Müslüman anneler kanatıyor içimi…
Ben toplu azaba uğrayıp yok edilmekten korkmuyorum, amerika’dan, israil’den korkmuyorum kardeşlerim. Elmanın kurdu kendindenmiş derler. Ben Müslüman olduğunu iddia edenlerin, İslam’ı oyuncak haline getirmelerinden, namazsızlığı, faizi, yalanı, hayasızlığı hoşgörmelerinden korkuyorum…
İslamsız Müslümanlardan, ilkesiz Müslümanlardan korkuyorum!
Cahide Sultan
ateistlerin bilim konusundaki cahilliğin bir delili daha !
İslâmi bilimin 1400 sene evveli verdiği ve Şehit Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri’nin Osmanlı İmparatorluğunda bu Ayet’i Kerimeyi ele alarak, o dönemin en büyük ve hiddetli silahını keşfetmesi olmalı ki, çok ilginç ip uçları içermekte.
“Süleymana da rüzgâr: sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay, erimiş bakır menbaını da ona seyl gibi akıttık, hem Rabbının iznile elinin altında Cinnîlerden de çalışan vardı, onlardan da her kim emrimizden inhiraf ederse ona Saîr azâbını tattırırız.” (Sebe suresi 12)
ateistler, bu ayeti hiç anlamak istemezler, çünki Allah’ın Kelamı olduğuna dahi açıkça belli olan Ayetlerin biri.
der ki, “sabah gidişi bir ay ve akşam dönüşü bir ay.
anlamı: “guduvvu-hâ şehrun ve revâhu-hâ” gidişi bir ay ve dönüşü bir ay. Hicri takvimde 1 ay 29 gündür, bir sene 355 gün! Gündüz dışarı ve gece içeri. Dışta kalan 29 ve içeride kalan 29 olmuş oluyor ki, ardından erimiş bakır menbaını demekte. yani “el kıtri”
ne demek oluyor?
bakırın numarası kaç?
kaç dışarıda kalan ( elektron ) ve kaç içeride kalan ( proton ) var ? işte 29 rakamın delili burada.
Bakır neden kastedildiği belli oluyor mu? ve neden 1 ay gidiş ve 1 ay dönüşe tam eki var ? arapca “aynen” türkcesi kaynak veya pınar olarak meal edebiliriz.
ateistlere sıra gelince; hani derler ya bilim adamları keşfediyor diye, cevabımız, 1453 hadisesi peki neyi gösteriyor?
konstantina feth edilince neden tarihde yeni çağdan kayıt var? acaba perde arkasında ne gizliydi?
işte bir komedi delil daha atayım :
batı bilimi fotoğraf makinası keşfetmiş. tanıtım yaparken fotoğraf makinasının yanında keşifcilerin anı resmi var. ne tuhaf ki, anı resmi başka bir makinadan çekilmiş ki, yalanları ileride ortaya çıkıyor. Resim hangi fotoğraf makinasıyla çekilmiş?
veya pili keşfeden italyanın ismi neden tarih kitaplarından 1995lerde silinmiş ?
birçok sorular var ki ateistlerden ses seda kesiliyor nedense. incelemeden neden soru ile kimi çelmelemeye uğraşmaya kalkışıyorsunuz? bilmeyenlere attığınız taş illa ki bilenlere denk gelecek ve o taş geri atılacak, fakat her zamanki gibi sesiniz hemmen kesilip unutulmaya çalışacak.
neden inat ediyorsunuz da asılları araştırmıyorsunuz? Kur-An sadece 1 2 satırlık meallerle tamam mı sandınız?
isterseniz, Kur-An’ı Kerim’de kâinatın yaradılışı konusundaki ayetleri inceleyin. atesitlerin teorisini taa 1945lerde yerle bir eden keşifin Kur-An’da 1400 senedir yer alan mevzusu misali !?!?
http://i.hizliresim.com/1jAnqp.jpg
Es-Selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuh Cahide ablam. Allah sizden razı olsun, yine duygularımıza tercumân olan bir yazı paylaşmışsınız. Ben uzun süredir sessiz bir takipçinizdim ama bugün yazmaya karar verdim ))
Gerçekten sizin de değindiğiniz gibi hem sanal âlemde hem de gerçek dünyada bir “hoşgörü” furyası almış başını gidiyor. İnsanlar, hoş gördükleri, “beğendikleri” şeylerin Allah’ın razı olmayacağı, haram ve günah olan şeyler olmasını pek de umursamıyorlar. Özellikle de sosyal hayatta pek çok kimse (belki de kırmamak, kızdırmamak adına) Allah’ın hoş görmeyeceği davranışları hoş görüyor. Ancak böyle yaparken Allah Teâlâ’nın, haramların işlenmesini hoş görmediği gibi, kullar tarafından hoş görülmesini ve hatta beğenilmesini de hoş görmeyeceğini unutuyorlar. İnsanların rızasını gözetirken, Allah’ın razı olmayacağı bir şey yaptıklarını fark etmiyorlar.
Mensûbu bulunduğumuz İslam dininin Ana Kaynakları olan Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerifler’de, ma’rufu (iyiliği, Allah Teâlâ’nın yapılmasını emrettiği şeyleri) emredip munkerden (kötülüklerden, Allah’ın yapılmasını yasakladığı şeylerden, haramlardan) sakındırmaya teşvik ediliyor ve bunu terk etmenin büyük bir günah ve (Allah korusun) helak sebebi olduğu belirtiliyor.
Biraz uzun olacak ama İmam Nevevi (rahimehullah)’ın bu konudaki derlemesini sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer gücü yetmezse diliyle değiştirsin, yine gücü yetmezse kalbiyle (buğzetsin / onaylamasın). Bu ise îmanın en zayıf hâlidir.”
Sahih-i Muslim / İman 21 (175); Sunen-i Ebu Davud (1040 – 4340); Tirmizi (2272)…
İmam Nevevi (rahmetullahi aleyh) bu hadis-i şerifin açıklamasında şöyle diyor:
“Nebî (Peygamber) (sallallahu aleyhi ve sellem)’in: “Onu değiştirsin” emrinin, farzıyet bildirdiğinde ümmet görüş birliğine varmıştır. Ma’rufu emredip munkerden alıkoymanının gerekliliğini, Kur’an, sünnet ve ümmetin icmaı (ittifâkı / görüş birliği) ortaya koymuştur. Aynı zamanda bu, dinin kendisi olan nasihat hükmündedir.
Allah Teâlâ’nın: “Siz kendinize bakınız, eğer siz hidayet bulursanız sapıtanların size zararı olmaz.” (Mâide / 105) buyruğu da bizim söz ettiğimiz hükme aykırı değildir. Çünkü âyetin anlamı ile ilgili olarak muhakkik âlimler tarafından kabul edilmiş doğru açıklama şudur:
“Eğer sizler yükümlü tutulduğunuz işleri yerine getirecek olursanız, başkalarının kusurlu hareket etmesinin size zararı olmaz. Yüce Allah’ın: “Hiçbir nefis bir diğerinin günah yükünü yüklenmez.” (İsra / 15) buyruğu gibidir. Durum böyle olduğuna göre, kişinin yükümlü kılındığı hususlardan birisi de ma’rufu emredip munkerden sakındırmaktır. O bunu yerine getirmekle birlikte muhatap olduğu kişi onun dediğini yapmayacak olursa, artık bundan sonra emrolunduğunu yerine getiren kimsenin kınanması söz konusu olamaz; çünkü o görevini yerine getirmiş olur. Ona düşen uyarmaktır, kabul edilmesini sağlamak değildir. Allah en iyisini bilendir.
İlim adamları (Allah onlardan razı olsun) demişlerdir ki:
“Kendi zannınca fayda vermediğini düşündüğü için iyiliği emredip munkerden alıkoymak yükümlülüğü, mükellefin üzerinden kalkmaz. Aksine (bu düşünceye sahip olsa dahi) bu görevi yerine getirmesi gerekir; çünkü hatırlatmak mu’minlere fayda verir.”
Yine İlim adamları derler ki:
“Ma’rufu emredip kötülükten alıkoyan kimsenin emrettiği ya da yasakladığı hususu gereğince yerine getiren, halinde eksiklik bulunmayan bir kişi olması şart değildir. Aksine, yerine getirilmesini emrettiği hususu kendisi ihlal etse bile emretmekle yükümlüdür. Vazgeçilmesini söylediği yasağı kendisi ihlal etse dahi yasaklamalıdır; çünkü böyle bir kimseye 2 görev düşer. Kendisine ma’rufu emredip kendisini munkerden alıkoymak ve başkalarına ma’rufu emredip başkalarını munkerden alıkoymak. Bunlardan herhangi birisini gereği gibi yerine getiremeyecek olursa, diğerini ihlal edip yerine getirmemesi onun için nasıl mubah görülebilir?”…
Şunu bil ki; bu konu yani ma’rufu emredip munkerden sakındırmak ameli uzun zamanlardan beri ihmal edilmiş, bu zamanlarda geriye ondan oldukça az birtakım şeklî uygulamalar kalmıştır. (İmam Nevevi bu sözü 1200’lü yılların ortalarında söylüyor…) Hâlbuki bu husus, dîni ayakta tutan ve dînin en önemli noktasını oluşturan pek büyük bir husustur. Munkerât (haramlar, dînin yasakladığı şeyler) çoğalacak olursa ceza iyi olanı da, kötü olanı da kapsamına alır. Eğer ilgili kimseler zalimin elini zulmünden alıkoymayacak olurlarsa, Şânı Yüce olan Allah’ın hepsini birden cezalandırması uzak değildir. Bu sebeple O’nun emrine aykırı hareket edenler, kendilerine bir fitnenin gelip çatmasından yahut pek büyük bir azabın isabet etmesinden sakınmalıdırlar.
O halde ahireti isteyenin, Aziz ve Celil olan Allah’ın rızasını elde etmek için uğraşan bir kimsenin, bu konuya gereken itinayı göstermesi gerekir; çünkü bunun faydası pek büyüktür. Özellikle de bu önemli görevin büyük bir kısmı ihmal edilmiştir. Bu işe kalkışan niyetini hâlis kılmalı (yalnız Allah rızasını amaçlamalı) ve bu işin mertebesinin yüksekliğinden ötürü herhangi bir kimsenin kendisine göstereceği tepkiden çekinmemelidir. Çünkü Yüce Allah:
“Andolsun Allah, kendi (dini)ne yardım edene yardım edecektir.” (Hacc / 40)
“Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa dosdoğru yola iletilmiş olur.” (Al-i İmran / 101)
“Bizim yolumuzda mücadele edenlere elbette yollarımızı gösteririz” (Ankebut / 69)
“İnsanlar “iman ettik” demeleri ile bırakılıverileceklerini mi sandılar? Andolsun onlardan önce geçenleri de biz imtihan etmişizdir. Allah elbette doğru olanları da bilir, yalancı olanları da bilir.” (Ankebut / 2-3) buyurmaktadır.
Bilmeli ki, mükâfat yorgunluğa göredir.
Aradaki arkadaşlık, sevgi, nezdinde güzel bir konum sahibi olmak, onun yanında yanındaki güzel konumunu sürdürebilmek gibi bir sebepten dolayı da ma’rufu emredip munkerden sakındırmak görevi düşmez. Çünkü şüphe yok ki bir kimsenin arkadaşlığı, ona sevgi beslemeyi, onun lehine bir saygı duymayı ve karşılıklı hakları gerektirir.Kişinin ona nasihatta bulunması, ahirette faydasına olanları ona göstermesi, ahireti için zararlı olacak hallerden onu kurtarmaya çalışması da onun haklarının bir kısmıdır. İsterse bu çalışması dünyasında bir eksikliğe sebep olsun… Gerçekte düşman olan (sahte dost) ise (arkadaşının) ahiretinin yok olması, ya da eksilmesi için çalışan kimsedir. İsterse bundan dolayı dünyasında şeklen bir fayda elde etsin…
Ma’rufu emredip munkerden sakındıran kimsenin istediğini elde edebilme ihtimalinin daha yükselmesi için, olabildiği kadar yumuşak olması gerekir.
Kerim olan Allah’tan bizlere, sevdiklerimize ve diğer Müslümanlara, rızasını elde etme muvaffakiyetini ihsan buyurmasını, cömertliğiyle, rahmetiyle hepimizi kuşatmasını dileriz. Allah en iyi bilendir.”
İmam Nevevi, el-Minhâc (Sahih-i Muslim Şerhi) c.1 s.534-537
Hakkınızı helal edin…
Cezakallahu hayran Vahide mumine kardeşim🌹
Cahide annneee derdim ya bu hanım bu kadar dini görevlerine dikkat ediyor ama hala sürekli dua ediyor yani koruma anlamında öyle doğruki bu yazıdaki konu üzerine tartışma yaşadım akrabalarla. Amaçları en sonunda amann ne haliniz varsa görün dememizi sağlamak öyle de yaptım.sürekli dua kısmına gelince aklımın ucuna gelmeyecek bir bahisten güveendiğimiz biri kırabiliyor bizi hemde bunu ben özgürüm sanane ye sığınarak. Biliyorum iyi bir müslüman değilim ama sosyal medyada evli olup deniz kıyafetiyle foto çekip nispet için koyan bayanları anlamıyorum ne diyim yazık!!
Ayrıca evet dininizi bir siz iyi biliyorsunuz. Ana dili Arapça olan IŞİD, EL-KAİDE yanlış anlıyor.. Medem bu kadar yüce bir kitap neden bu kadar yanlış anlamaya müsait? Onun yüzünden insanlar, masum çocuklar, sizin tabirinizle günahsız bebekler neden acılar çekerek ölüyorlar?
İnsanlar uzaya gidiyor… Bilimin ucu bucağı yok.. Biraz bilimsel araştırmaları, makaleleri, belgeselleri takip ederseniz ” sormanız gereken ” bir çok soruya cevap bulacaksınız eminim. Eskiden sizin gibilerin sihir sandığı olayların artık basit açıklamaları var. Biraz kafanızı kaldırın.. Irak televizyonunda hala dünyanın düz mü yuvarlak mı olduğu tartışılıyor haberiniz var mı? Neden sizce?
Dünya düz zaten diye bir cevap alırsam şaşırmayacağım.
Dünya düz veya yuvarlak olsa sana ne ki, sana göre zaten ölünce hayatın bitecek. Kısa bir ömür için bunları düşünmeye değer mi? Keyfine bak, ye, iç, eğlen falan… 🙂 Kusura bakma ama, şu yorumunda cehaletini daha net ortaya sermişsin.
Orta çağda insanların pek çoğu dünyanın düz olduğuna inanırken, Müslüman bir bilim adamı olan Biruni, dünyanın yuvarlak olduğunu, hem kendi etrafında hem de güneş etrafında döndüğünü ispatlamıştır. Sadece Biruni mi? Ebu Hanife, İmam Gazali, İmam Şafiii de kitaplarında dünyanın yuvarlak olduğundan bahsetmişlerdir.
Yani senin bilim adamı dediğin zevatların yeni geçtiği yoldan, Bahsi geçen Müslüman alim ve Bilim adamları çoktan geçmişti.
Allah’ın varlığını idrak edemeyecek kadar cahil bir yaratık, dünyanın yuvarlak olduğunu bilse ne olur, bilmese ne olur…
Agzina sagliik cahide ablacim ben cevap diye buna derim seni cok opuyorum..yadigin yazi icin de allah senden ragzi olsun….
dini konuda bir ateiste izahda ne kadar bulunursak bulunalım, illa ki inadına inkâr etmekten başka bir şey bilmessiniz. nedenine gelince:
1. Arapca bilen cahiller aklı sıra mosat hainin fikriyle yola çıkıp eline Kur-An’ı Kerim almamış ama sorulduğu zaman kulakdan duyma Ayetler ile yaptıkları İslâmiyet’in emri ve yasakları tanımayanla kıyaslamanın anlamı ne?
2. Dünyanın yuvarlak olduğunu hatta şekil olarak tam yuvarlak değil, bir nevi deve kuşuna benzetilebilineceği 1400 yaşında olan Kur-An ve Hadis’i Şerif’lerde görünüyor:
– El-İdrisi, (12. yy), El-Mesudi(10.yy), El Mucem El-Büldan(12.yy) gibi İslam alimleri Dünya’nın yuvarlak olduğunu söylemiştir. Ayet’lerde:
“Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya sağlam dağlar çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik.”(Hicr, 15/19)
“Yeri de döşedik, oraya dengeyi sağlayacak sağlam ulu dağlar yerleştirdik. Orada, gönüller, gözler açan her çeşit bitkiden çiftler bitirdik”(Kaf, 50/7)
iki ayette Arapca bu kelimeleri bulmak mümkün: DEHAVNÂHA VE BESATNÂHA yuvarlattık ve süsledik. İlginç olan, “DEHAVN” kelimesi “UDHUVVE” kökünden geliyor ve deve kuşu yumurtası anlamını taşıyor. Anlaşılan bu ki, Türkce meallerle tam izahlı cümlelerle ve kelimelerle yola çıkacak olursak, 1 Sure Meali için 10 ciltlik ansiklobedi az bile gelebilir. ( 1 ansiklobedi asıl olarak 2000 sayfadan oluşmakta)
Türkce mealine gelince, Arapca’nın 600bin kelime hazinesindeki ifadeleri Türkce’ye çevirmek mümkün değil. Türkce esnek ve 140bin kelimeden oluşan bir dildir. ateistler ise, kendileri arapca bilmediği için, Türkce meallere bakıp tefsir ne olduğunu bilmediği için, bunu anlayamaz ve anlamak istemezler, bu kadar basit.
3. İslâm bilimine gelince, sadece Demir Suresi yeter ateistlere indirmek için:
– FE demir simgesidir, sayısı 26. Ne tesadüf olmalı ki eğer ateistlerin ifadelerine göre demir suresinin tam ortasına gelen hadid kelimesi, hem eş rakam olarak 26, hem demirin atom sayısı 26. Diğer ayetlerle birlikte, zerre ve içindekinden bahsetmekte, ateistler bunu bilmemekte. nedeni, gavur bilimi protonun içindeki döndükce var olan 8 positif enerji topcuklarını daha keşfetmiş değil ki. bildikleri, sadece etrafınde 1 negatif topcuğu. malzeme olmayan ama var olan enerji. yoksa taş parçası odun parçası veya her hangi parçacıktan bir şey mi sandınız?
4. bugünkü naza dahi yeni yeni keşifleri ile İslâm bilimindeki 18’000 alemin var olduğunu keşfetmesi de, Kur-An mucizelerin delilidir. maymundan oluşduğunu iddia edenler bunu görmek istemez.
gelelim ateizmin saçmalığına: ey ateistler !!!
kâinat nasıl kendiliğinden oluşuyor ? bütün gezegenlerdeki mesafe ve yük denklemi devamlı 3.1415925 ile hesaplanıldığını nasa 1985’lerde keşfetti. Diğer rakamlardan biri,çekim denilen ve günümüzde 9,85 ile nevton hesabı rakamı. bilim gavurları 1950li yıllarda gezegenin boyutuna göre çekim hesabını yapılabileceğini keşfetmişdi. işin gırgırı, 2000 sene evel Arap ve Fars bilim ve astronom matematikcileri bu rakamları bol bol kullandıklarını vatikan ağzından kaçırmıştı. bunun üzerine “madem belgesellere bakalım” dersek, ingiliz alman ve amerikan belgesellerinde avrupada ekranlara gelmişti. neden bakmadınız veya araştırmadınız? ateistlerin belgeseli değil diye mi?
kısaca sadece Kur-An meallerine yüzeysel bakmakla ne anlayacaksınız ki? neden incelemiyorsunuz da esnek Türkce dili mealleri kendi kafanıza göre çeviriyorsunuz?
neden sadece insan hem akıl hem mantık sahibi hayvanlar değil?
Başka biri Allah size doğru yolu göstersin.
Bu din madem bizim dinimiz sizin öyle anlaşılıyor ki hiçbir alakaniz yok ne diye ahkam kesiyorsunuz. .tabi siz nerden bileceksiniz bu dünyanın imtihan olduğunu,sizin gibi dinsizler,imansizlar ve maymuna yada inege tapanlar olduğu gibi muslumanim deyip sapık yoldan gidenlerin olabileceğini, ve herkesin hesap vereceğini,ve özellikle zulmedenlerin ve sizin gibi yiyip içip Allahın yarattığı her türlü nimetleri hoyratca kullanıp onları yaratan lütf eden yaraticiyi inkar eden,bütün kainati abesiyet ve başıboş lukla tahkir eden nankör insanların hakettikleri ve önceden çok defa uyarildiklari gibi büyük bir azaba ugrayacaklarini tabiki biliyorsun…Kuran herkese hitap eder,herkesin anlayacağı sadelikte ve yüceliktedir,insanların yanlış anlaması haşa Kur’an dan değildir tabiki..bak Rabbim de seni dünyaya göndermiş ,emir ve yasaklarını bildirmiş,seni kendine muhatap etmiş,sevgili bir kulu bir Abdi,bir dostu olasin diye,sende çok yanlış anlamissin. ,düşman olmuşsun. ,suçlu arıyorsan kendine bak,kalkıp da burda en azından cahide ablamizin sayfasından yüce Kur’an imiza laf ettirmeyiz. .Ayrıca zulumleri bahane edip dinsiz olacağına. ,bu zulmedenleri gören biri var,mazlumlarin hakkını zayi etmeyen adaletli biri var ve er yada geç her hak sahibinin hakkını teslim edecektir de iman et..
Sevgili Cahide, Allah için sevmek denince aklıma gelenlerdensin. Yaşadığım ortamdaki anormallikleri görünce kendimi gurbette gibi hissediyorum. Neyseki siz ve sizin gibi düşünenlerin olduğunu bilmek güven veriyor. Söylenecek çok şey var, siz çok güzel can alıcı vurguları yapmışsınız, ne diyelim, kaleminize sağlık…Yalnız bazı yorumları okurken ( yazılanlar ne kadar doğru da olsa ) sert ve kırıcı olmamaları daha doğru olur diye düşünüyorum. Rehberimiz Kuran’da Lokman Suresinde “Konuşurken sesini ayarla, bağırarak konuşma.” diye buyrulmaktadır. Yine Yüce Allah, Kur’ân’da Hz. Musa ve Hz. Harun’a yönelik şöyle hitapta bulunmaktadır:
“İkiniz Firavun’a gidin; çünkü o, iyice azdı. Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitap edin. Olur ki aklını başına alır, yahut hiç değilse biraz çekinir.”
Görüldüğü gibi Yüce Allah, Hz. Musa ve kardeşini Firavun’a gönderirken onlara yumuşak söz söylemelerini emretmektedir. Selam ve sevgiyle….