Bir kaç yıl öncesine kadar köyümüzde, neredeyse her evde bir yaşlı bulunurdu. Bazı nimetlerin kıymetini, onları kaybettiğimizde anlarız ya hani; Bu güzel yaşlıların değeri de kaybedilince anlaşılıyor…
Teker teker kaybettik o değerlilerimizi… Kala kala bir Muzaffer Hala kaldı. 100 ü aşkın yıl yaşamış. Ama hâlâ dimdik ayakta… Muzaffer Hala’nın eşi Osman Dayı vefat ettiğinde daha küçük bir çocuktum. O vakitten beri köye her gittiğimde evinde tek oturan Muzaffer Hala’yı ziyaret ederim…
Ne yemiş, ne içmiş de bu kadar yaşamış hiç merak etmedim. Fakat hiç detoks yapmadığını, diyet menüleriyle işi olmadığını, platesi bilmediğini, teknolojiden uzak bir ömür geçirdiğini biliyorum… Modayı takip etmemiş, uzun, beyaz ve çivitli tülbentinden başkasını örtmemiş, yaz kış pazen elbiseden başkasını giymemiş. Naylon çorap nedir bilmemiş…
Bir tane makyaj malzemesi, parfüm evine girmemiş. Hiç bir zaman süslü bir hanım olmamış ama Osman Dayı’yla çok sevmişler birbirlerini. Sevmişler ki, 60 yılı beraber mesut geçirmişler. Sevmişlerki hâlâ içli içli dua ediyor Osman Dayı’ya…
Muzaffer Hala’nın üç oğlu vardı. Önceki yıllarda 3 oğlu ve iki gelinini kaybetti. Torunları O’nu huzur evine yerleştirdiler. Yazları evinde kalması için izin veriyorlar. Bu yıl da gittim Muzaffer Hala’nın yanına. Bana hiç değişmiyor gibi geliyor. Sanki her gittiğimde O’nu orada bulacağım. O şiveli, tatlı konuşmasını duyacağım sanıyorum…
Yaşlıların duası kadar kıymetli bir hazineyi bilen varsa beri gelsin… Bu yazda aldım Muzaffer Hala’nın duasını. Bu kez bir duası vardı ki, haftalardır dilime dolandı:
Allah’ım aklımı alıpta, canımı ortaya salma,
Allah’ım ayağımı ayak yolundan(tuvaletten) kesme
Allah’ım sevgili imanımı bana yoldaş eyle… Amin
Bu üç cümlelik duanın aslında ne kadar kapsamlı bir dua olduğunu üzerinde düşününce anlıyorsunuz. Akıl yoksa canın bir kıymeti yok. Ayak yolundan kesilmiş bir beden gayrısına muhtaç. Sevgili imanımız yoksa bir ölüden farkımız yok…
“Sevgili imanım” dedim durdum günlerce. O kadar içten, o kadar inançla söylenmiş bir sözdü ki bu, ağırlığını hissettim uzun zaman…
“Eğer siz şükreder, iman ederseniz, Allah size niçin azab etsin?…”(Nisâ:147) İşte okuma yazma bilmeyen, tefsir, kelâm bilmeyen Muzaffer Hala’nın idrak ettiği husus bu. Biliyor ki iman O’nu Allah’a yaklaştıran, azaptan uzaklaştıran yegane şey…
Hâlâ bir erkek gördüğünde, bembeyaz tülbentiyle ağzını kapatan bu edep timsali hanım, imanın kendisine hangi sorumlulukları yüklediğinin farkına varmış…
“İnsan alışkanlıklarının çocuğudur” derler ya hani; Hayat boyu alışkanlık edindiğimiz, yapageldiğimiz şeylerle dopdolu oluyor, onlarla sarmalanıyoruz. En çok değer verdiklerimiz, gün geliyor vazgeçemediklerimiz oluyor. Sonra “sevgili şuyum”, “sevgili buyum” demeye başlıyoruz. Tıpkı ömrünün son demlerinde “Sevgili imanım” diyecek kadar imanına bağlanmış Muzaffer Hala gibi…
Ne, evlerimizin başköşesine oturtacağımız yerde, huzur evlerine tıktığımız yaşlılarımızın, ne de besleyip büyüttükçe bizi insan edecek, azaptan uzaklaştırmaya vesile olacak imanımızın kıymetini biliyoruz…
Ahh yine içim dopdolu oldu… Gidip Muzaffer Hala’nın dualarını biraz daha dinleyesim var…
Kaybettiğimiz değerlilerimizi yeniden görüp onlara sıkı sıkı sarılasım var… Yabancı erkekler kendisini görür korkusuyla, televizyona sırtını çeviren, ağzını kapatan haya timsali Bacı’nın, her fırsat bulduğunda namaza duran, namazla teselli bulan, tek mutluluğu namaz olan, ölüm döşeğinde de namaz kılmaya çalışan Zarife Ana’nın mezarları başında içli içli ağlayasım var…
Dünyaya dalıp gitmelerimizi, ahiret işlerini ıskalamamızı, “Sevgili imanım” diyecek kadar imanımıza sarılıp sarmalanamayışımızı şikayet edesim, bu derdimize deva olacak nasihatler, dualar alasım var…
Ahh benim gaflet içinde oyalanışlarım,
Ahh sevgili imanım…
Yüreğine sağlık güzel insan.
muzaffer hala ile saatlerce sohbet etmek isterdim. Rabbim dualarını kabul etsin inşallah. bizlere de güzel dualar öğrettiği için Allah ondan razı olsun. tekrar görmek nasip olursa bizim için de ellerinden öpersin.
fotoğraf öyle güzel ki tablo gibi duvara asıp izlenir
Selamun aleyküm
Yaşlılara hürmet ve ihtimam gösterilen evlerde büyüyen çocuklar yetiskinliklerinde ayni hürmet ve merhameti kendi ebeveynlerine de gösteriyorlar. Ben buna şahit oldum hep etrafimda. Yaşlılara nimet gözüyle, dua kaynağı ,cennet vesilesi gözüyle bakabilmek de imanla alakali. Çocukluğumun geçtiği ortamlarda biraz kulfet olarak algilanirdi birinin bakımını üstlenmek malesef. Ama islamla tanistiktan sonra eşimin ailesinde gördüm ki en büyük nimet anne babaya hizmet edebilmekmis. Eşimin annane ve babannesini Doksanbes yaslarinda ebediyete ugurladik. Ikisi de evde evlatlarınin dizi dibinde yumdu gözlerini. Şimdi benim de duam sira bize geldiginde kayinvaldem ve kayınpederim gibi içten ve gönülden hizmet edebilmek.
Ahh sevgili imanim her şey seninle güzel. Cahiliye devrime yanarım boyle zamanlarda. Rabbim gaflette olan herkesi iman nuruyla nurlandirsin. Bizleri de imanin gereği gibi amel ederek yaşayanlardan eylesin 🙁
off akşam akşam ne yaptın öyleya, iyi efkarlandım…geçen mezarlığa gittiğimde de aynısı olmuştu. acayip haller…ancak geçici ne yazık ki. iki dakika ya da en fazla birkaç dakkacık daha o kadar :(( ne mal ne çocuk ne eş hangisi gelecek ki bizle. teyzeme benden de selam et inş. hayatı damıtmış da özüne ulaşmış sanki anacım. neyse kaçtım ben. selametle
Rahmetli anneannecigim de ” seker Allahcum ” diye dua ederdi.