Doğal Güneş Kremi

Gerçekte İhtiyacımız Olan Ne?

TüketiciSoma’da acılar hâlâ dipdiriyken, bu olayın ardından kendimizi muhasebeye çekmemiz gereken konuları yatırmalıyız gündem masamıza. Bir işçinin sözleri hepimizi derinden yaralamıştı hani:

“Yeniden madene inmem lazım, kredi borçlarım var”.

O kadar zor şartlarda çalışıp, birde bankalara borçlanmak, ihtiyaç kredileri, ev, araba kredileri çekmek şaşkınlık veriyor insana. Faizli bir sistemin yanlışlığı zaten aşikar ama bu dişlilere gönüllü olarak kapılmak nasıl izah edilebilir?

Hepimiz yani tüm toplum için söylüyorum: Kur’an ve sünnetten uzak, tatminsiz insanlar haline dönüştük. Aklımıza gelebilecek herşey için borçlanıyoruz. Ödeme imkanı olan da, ödeme ihtimali olan da, olmayan da borçlanıyor. Bankalara karşı gösterdiğimiz tevekkülü, Rezzak olan Allah’a karşı gösteremiyoruz…

Yıpranmış hiç bir eşyaya tahammülümüz yok. 120 metrekarelik evlerde boğuluyoruz. Yeni çıkan akıllı telefona sulanıyor ağızlarımız! Birbirine uyumlu olmayan eşyalar utanç vesilesi! Evlenenler mükemmel, tam teşekküllü bir dünya eviyle evliliğe başlamak istiyor.

Banka reklamları, herşeye ihtiyacımız olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor. Sürekli yeni kredi çeşitlerini tüketiciye sunuyorlar. Bizi tüketen bir çarkın içinde mutlu olacağımızı zannediyoruz.

Oysa Rasulümüzün aslında zenginliğin ne olduğunu anlattığı hadisleri kulak küpelerimizden olmalı değil miydi?

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Sizden kim nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur.” Kaynak Tirmizi, Zühd 34, (2347); İbnu Mace, Zühd 9, (4141)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur, ikamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız bir ekmek ve su.” Kaynak: Tirmizi, Zühd 30, (2342)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırıdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz.” Tirmizi, Zühd 33, (2345)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Zenginlik mal çokluğuyla değildir. Bilakis zenginlik göz tokluğuyladır.”

Buhari, Rikak 15; Müslim, Zekat 120, (1051); Tirmizi, Zühd 40, (2374)

Soma faciasının ardından Gökhan Özcan’ın bir yazısı çok etkilemişti beni. Şöyle diyordu yazının bir kısmında:

 

……………………………..

Kullandığımız konfor araçlarının bir bedeli var ve dünyanın hiç bilmediğimiz bir yerinde birileri bu bedeli ödüyor.

Üretmenin zorlukları ile tüketmenin kolaylıkları arasında kapanması zor bir uçurum var ve bu giderek derinleşiyor. Yeni yüzyılın getirdiği bütün acıların temelinde bu hesapsızlığı göreceğiz. Evine götüreceği ekmeği için ömürlerini tüketen kalabalıklar, ancak hovardaca bir tüketim kültürüyle çarklarını döndürebilen yeni ekonomik döngülerin harcına dökülecekler.

Geleneksel toplumlar, daha az şeye sahip oldukları için kendilerini bizim hissettiğimizden daha kötü hissetmiyorlardı; çünkü, huzur ve mutluluğun daha küçük maliyetlerle inşa edildiği bir hayatın havasını soluyorlardı.

Tüketim çağının başında, insanı yeni ve zengin imkanlarla donatacak, hayatı kolaylaştıracak, hayalleri gerçek kılacak yeni bir dünya kurulacağına inandırdılar herkesi. 

Peki ama, çalışan kalabalıkları bulunduğundan daha iyi bir yere götürmeyen, götürmeyeceği belli olan bu yolu yürümeye mahkum eden şey ne olabilirdi? Onu geleneksel hayatından, toprağından, kanaat üzere işleyen mütevazı düzeninden koparan neyse o! İhtiyaç diye yutturulan bir sürü beklenti, talep ve arzu…

Daha büyük ekran bir televizyon, daha akıllı bir telefon, daha beton bir ev, daha çekişli bir otomobil, daha havalı mobilyalar, elde ettikçe cazibesini yitiren bir sürü başka şey… Yanında daha az hayat, daha yoğun bir mesai, daha tehlikeli bir çevre, daha kirli bir hava, daha bereketsiz bir kazanç, daha huzursuz bir hayat!

Sabun köpüklerinin peşinde koşuyoruz hepimiz. Kimimiz madenlerde, kimimiz fabrikalarda, kimimiz fasit dairelerde. Hepimiz aynı karanlık dehlizlerde kaybolup gidiyoruz. Kimimizin hayatı çok daha zor, kimimizinki biraz daha kolay… Ama hepimiz öyle ya da böyle harcanıyoruz bu döngüde, sırf çarklar dönsün diye… Garip ki herkes eline alınca buharlaşan bir hayatı kazanmak için gönüllüyüz bu kayboluşa bir şekilde.

İnsana yazık, çok yazık elbet, ekmek kimilerine bu kadar ucuz, kimine bu kadar pahalı olmamalı. İçimiz yanıyor ve yanacak. Ama bu pek bir şey değiştirmiyor; seviyesi her geçen gün düşen klavye popülizminden paçalarımızı kurtarıp hayatımıza yeniden bakmalıyız. Bu düzeni kuran güçlülerin, en büyük müşterisi ne yazık ki biziz. Daima daha fazlasını isteyerek döndürüyoruz çarklarını. Bu kana bulanmış kömür, muhtemel ki daha fazla enerji için… Daha fazla enerji muhtemel ki her geçen gün artan enerji tüketimi için… Daha fazla enerji tüketimi ne için? Prize taktığımız bir dolu şey için… Onlar ne için? Gerçekten ne için?

Gökhan özcan/ İnsan ucuz, hayat pahalı!

Bir Cevap Yazın

Bir Yorum Bırakın :)

  1. cok ıyı bırıne benzıyosunuz merak etım dogrusu

  2. *kahverengi* says:

    Esselamün aleyküm…hepinizi çok özledim…

    1. Ve aleykumselam can kardeşim… Biz de seni çok özledik gülüm. Nerelerdesin. Merak ettik seni…

    2. ve aleyküm selam kahverengi abla hoşgeldin özledik seni 🙂

    3. Ummu Hamza says:

      ve aleykum selam ve rahmetullah kardeşim, nasılsın nerelerdeydin?hoşgeldin

    4. Nupelda says:

      Aaa Kahverengi abla gelmiiiş 😀 Hoş geldin ablacım 🙂 Merak ediyordum seni,tekrar dönmene sevindim 🙂

      1. *kahverengi* says:

        Sevgili kardeşlerim ,bacılarım, Cahidem, Sultan, Ümmü Hamza ve Nupelda, hepinize tek tek yazıp yer kaplamayayım diye buradan bir kerede yazmak daha uygun göründü. Allah razı olsun ses verdiğiniz için, çok mutlu oldum, aslında buralardayım, buradan kopmam mümkün değil, Rabbim ayırmasın. Sadece sıkıntılı zamanlarımdan dolayı yazmaya takatim olmuyor çoğu zaman. Elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum, kimi zaman geç kalıyorum, yetişemiyorum, tam yazacak bir konu varken ben zaman ya da fırsat bulamıyorum, başka konular eklenmiş oluyor vs. Rabbim sizlere,cümlemize can sağlığı, huzur, hayır versin ve iç ferahlığı versin. Allah için hepinizi çok seviyorum…

        1. Nupelda says:

          Ablacım Allah işlerini kolaylaştırsın.Sıkıntılarının da hayırlısıyla gidersin 🙂 Bende seni Allah için seviyorum..ve O’na emanet ediyorum 🙂

        2. Rabbim gönlünü ferahlandırsın,işlerini kolaylaştırsın ablacığım.dualarına da yürekten amin diyorum…

          1. *kahverengi* says:

            Allah razı olsun canım kardeşlerim benim…Rabbim sizlere de her işinizde kolaylıklar versin, yaşadığım sıkıntıları hiçbiriniz yaşamayın inşallah…

            1. Ummu Hamza says:

              Rabbim her ne sıkıntı yaşadıysan onları senin için hayır kaynağı eylesin, tekrarını da yaşatmasın ablacığım.

  3. Evet risale-i Nur’un bu konu hakkında çok güzel bir tesbiti var “İşte onun için, bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış, onunu mümevveh (hayali) saadete çıkarmış, diğer onu da beyne beyne (ikisi ortası) bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalîlindir(azın azı) ki; nev-i beşere rahmet olan Kur’an, ancak umûmun, laakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.
    “Hem, serbest hevanın tahakkümüyle, havaic-i gayr-i zarûriye(zaruri olmayan ihtiyaçlar) havaic-i zarûriye(zaruri ihtiyaçlar) hükmüne geçmişlerdir. Bedeviyette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa’y, masrafa kafi gelmediğinden, hileye, harama sevk etmekle, ahlakın esasını şu noktadan ifsad etmiştir. Cemaate, nev’e verdiği servet, haşmete bedel; ferdi, şahsı, fakir, ahlaksız etmiştir.

  4. (Yazı uzun oldu Ahmet Kalkan kuran kavramlarındaki bu yazısında çok güzel tesbitler vardı paylaşmak istedik hakkınızı helal ediniz)

    Dünyaya, İsrafla Harcamak İçin Değil; Âhirete Azık Postalamaya Geldik!

    İnsanımız artık aklıyla değil; bin bir çeşit göz alıcı illüzyonlarla tahrik edilen “doymak bilmeyen gözleriyle” düşünüyor, daha doğrusu düşündüğünü zannediyor. Çarşılar, pazarlar, marketler, vitrinler de insanın bu midesi olmayan gözlerine nasıl hitap ediyor? Başkalarına (kendinden maddî yönden öndekilere) bakıyor bu gözüyle düşünen insan ve mukayese ediyor: “Onda var, bende niye yok?” ve daha çok harcamak için daha çok çalışması, çalışması, çalışması gerektiğini görüyor. Sonra bakıyor ki, çalışarak kazanılan para “ihtiyaç” maskesini takmış “gereksiz” veya “olmasa da olur”lara yetmiyor, çalışmadan para kazanmanın yollarını arıyor. Herkes bir başkasını kandıracak yollar aramaya başlıyor. Kumarın binbir çeşidi, sahtekârlığın hiç akla gelmeyecek şekli, insanları en yakınlarına bile itimat edemeyen, yardım edemeyen, borç veremeyen duruma getiriyor.
    Tüketim hastalığının mikrobu, moda, âdet, “ele güne karşı”, “iyi, ama herkeste var” ambalajlarıyla öyle çabuk bulaşıyor ki, kimini cebinden, kimini yüreğinden yaralıyor, hatta öldürüyor. Kendi değerini, eşyasının ve elbisesinin değeriyle ölçen insanlar, eşyasını ve giysisini teşhir ediyor; sözgelimi oturma odalarına, en dikkat çeken karşı duvara konulan vitrin, belki hayat boyu hiç kullanılmayan ve sadece göze hitap eden mutfak eşyalarının fuarı rolünü üstleniyor. Arabada motor olmasa da önemli değil; kaporta fiyakalı olsun yeter; insan, dış görünüşe, vitrine, makyaja değer vermeden çağdaş olabilir mi, ne dersiniz? Anadolu evlerinin çoğunda yer sofrasında yemek yenildiği halde, odanın biri veya büyükse salonun yarısı, süs ve gösteriş olsun diye yemek odası olarak düzenlenmiştir. Koltuklar da, evdeki hayatı daha rahat kılmak için değil; zorlaştırmak içindir. O halılar ve koltuklara şu kadar para verilmiştir, çoluk çocuk rahatça oturup keyfini çıkaramaz; annenin gözü oradadır, ya kirletirlerse…
    En fakirimizin evindeki eşyalara verilen parayla, sahâbe belki hayat boyu, hem de huzur ve şükür dolu şekilde yaşardı. Herkeste benzeri şeyler olduğundan, modanın temel felsefesi olan farklı ve özel görünme tutkusunun sanallığını, eşyaya daha çok sahip olmada başkalarına ulaşılmaz fark atma imkânsızlığının ıstırabını yaşıyor günümüz insanı. Kullan at; al, yine al; yarışın sonu gelmiyor, ihtiyaçlar(!) tükenmiyor; âhirete yatırım yapamadan insan ölüp gidiyor.
    Sadece moda için dökülen parayla neler yapılmaz? Hangi müslüman hanımın evindeki gardrobda boş yer vardır, buna rağmen alma isteği azalıyor mu dersiniz? Çeyizler, düğün ve evlilik için gerekli gereksiz masraflar… Kimileri için olmazsa olmaz ihtiyaç olan sigaraya yatırılan para, meselâ kitaba yatırılsa, vücudu zehirlemektense kafayı ve gönlü güçlendirse bu para, neler olur dersiniz? Eşya, para kötü bir şeydir demiyoruz. Eşyanın, maddenin, paranın insanı yöneten efendi olmasına, bunların insan için değil; insanın bunlar için yaşıyor, bunlar için çalışıyor olmasına sözümüz. Onlar hâkim, insan mahkûm ve hizmetçi. Oyuncak, insanla oynuyor. Mal, insanı, insanî değerleri yutuyor. Dünyevîleşme çarkı, insanımızı değirmen gibi öğütüyor. Düşünmeyi, okumayı, ibadeti… engelleyen tv. başta olmak üzere medya ve reklâmlar… Taksitleri, ay sonunu düşünen insan, dünyada var oluş gayesini düşünemiyor.
    Her konu paraya çıkıyor; söz, ufak bir tur attıktan sonra para durağında düğümleniyor; gönül plağı parada parazit yapıp takılı kalıyor. Lüks hayat, daha rahat yaşam, dipsiz bir kuyu, bir girdap, tatminsizlik cehennemi, bitmeyen, ama insanı bitiren sonsuz yarış. Yiyen ama doymayan insan, kendine/nefsine/hevâsına kul/köle. Para para diye paralanan insan, şükrü unutmuş, sabrı lugatından silmiş, şikâyetin ise binbir çeşidini tekrarlamakta. “Alma tutkusu”, “verme zevki”ni katletmiş. Hırs ve tamahın sonu yok. “İnsanoğlunun iki vâdi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister” kutlu sözü ibret levhası olmaktan çıkmış. Sahâbe birbirleriyle hayırda yarışıyordu; şimdiki insan ise fâni eşyada yarışıyor. Akıl, midelerin hizmetçisi; gönül, vicdan ve fıtratın sesi çıkmıyor; demek ki duyguların esiri olarak hapis hayatı yaşıyor bunlar.
    Dünkü lezzet veya acı, bugün yok hükmünde. Akıllı, bazı istek ve zevklerini ertelemesini bilen, az önemli ile çok önemliyi ayırt edebilen insandır. İnsan, en çok 60-70 yaşında hükmü infaz edilecek müebbet hapisteki bir idam mahkûmu gibi gününü bekliyor. Ölüm olmasa, belki bazı zevklerin kıymeti olabilir; ama ölüm var, ruh ve ego ise sonsuzluk ve yarınlarda mutluluk istiyor. Bir çelişki doğuyor. Temel çatışma denilen bu durumdan kurtulmak için insan, sonunu, yani ölümü hatırlamak istemeyip unutmaya çalışmak için eğlenceye, içki ve uyuşturucuya, futbol-müzik-tv. seyretmek gibi avutucuya yöneliyor; bu temel çatışmadan ölümü yok sayarak kurtulmaya çalışıyor. İslâm insanı ise, bilir ki, ölüm yokluk değil; daha güzel, daha hayırlı ve ebedî bir âleme açılan kapıdır. Dolayısıyla böyle bir çatışma, gerçek müslüman için sözkonusu değildir.
    Kredi kartlarıyla alışverişin nasıl bir israfa yol açtığını 2004 yılı ilk ayları itibarıyla 21.000’i geçen kredi kartı kullananların iyi bildiğini zannediyorum. Cebinde kredi kartı denilen tüketim canavarı olanlar, ayağını yorganına göre uzatma ihtiyacı hissetmiyor, yorganları kısacık da olsa, ayağını alabildiğine uzatıyor, sarkıtıyor. Sonradan ayağının niye üşüdüğünü, bütün vücudunun niye hastalandığını merak edip kendisinden başka suçlu aramaya kalkıyor.

  5. Her daim kendimize sorrarız bu bir ihtiyaç mı yoksa değil mi ?
    Şükür ailemde öyle
    Hala 25 yıl önce alınan ev eşyalarımız var ne küçüldük ne büyüdük.
    Lakin büyük bir ders aldık taksitli eşya almak borçlanmak zor iş ve şükür iki yıla yakındır bir yemin ettim artık bir kuruş bile borç yapmıyoruz. Elhamdulillah varsa al yoksa otur.
    Artık bittik borç borç kafa beyin kalmıyor. Hani oda ne faiz borcu ne fazla bir mevla ama ömür bitiyor o borçlar karşısında yok kardeşim bu iş değil!
    Rabbimiz bir buçuk sayfada borç konusunu geçiriyor. Uhud savaşında ki o tepeyi bırakmanın verdiği o acı tablo yine bu borçlar yüzündendi
    Borç yiğidin kamçısı diyorlar
    Borç yiğidin çöküşüdür yıkılışıdır

    Şimdi bazılarınız mecbursa ne yapsın diyeceksiniz o da imtihan elbette yapılır lakin harama bulaşmadan tabii ki yapılır. Çünkü sahabeler de Rasuller de borç yapmışlardır. Fakat helâlinden! Kur’an hukukuna göre .
    Bakara suresinde okuyun ne diyor ?
    Cenab-ı Hakk’ın verdiği kolaylıya ehemmiyete bakın
    Fi emanillah!

  6. Iktisad:
    harcamada orta yol ;
    İslâmiyet, yeme, içme, giyim, kuşam, eşya kullanımı gibi her hususla aşırılıktan kaçınmayı, orta yolu tutmayı emretmiştir. Savurganlık ve cimriliği yasaklamıştır. İşlerin hayırlısı orta olanıdır. Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Yürüyüşünde ölçülü ol; sesini kıs (bağıra bağıra konuşma)”2; “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme; büsbütün açıp tutumsuz olma. Yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.”3 İktisadın karşıtı israftır. İsraf aşırı gitmek, gereğinden fazla yemek, içmek ve harcamaktır. Bu ise dinimizce yasaklanmıştır. Tutumlu olanlar kimseye muhtaç olmazlar, rahat ve huzur içinde yaşarlar. “Tutumlu olan fakir olmaz.”
    İslâmiyet insanlar arasında eşitliğe, güçsüzü korumaya özel bir önem vermiştir. Zekât ve sadaka övülen davranışlardır. Toplum teşvik edilmiştir. Fakat servet ve refahın tabana yayılması esas alınmıştır. Servetin, çoğunluğun aleyhine bir azınlığın elinde toplanması yasaklanmıştır. “Servet içinizde zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın.” 4 âyeti bunu ifade eder. İslâmiyet özel mülkiyeti korur ve teşvik eder. Emeğe üretim faktörleri içerisinde büyük değer verir. “Gerçekten de insan ancak kendi çalıştığını elde eder.” 5 âyeti bunu anlatır.
    Peygamber efendimiz en kutsal kazancın el emeği ürünü olduğunu belirtmiştir.6 Tembellik ve başkalarının sırtından geçinmek yasaklanmıştır. Bu nedenle fâiz yasak kılınmıştır.7 Teşebbüse de büyük değer verilmiştir, sermaye emekle beraber değerlidir.
    Kur’ân-ı Kerim, cimriliği de, isrâfı da haram kılmıştır. “Akrabâya, miskiyne/yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma… Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker kalırsın. Çünkü Rabbin rızkı dilediğine çok, dilediğine az verir.”8

    “Her işini para ile görüp paraya düşman olan müslümanlar; konforlu hayat yaşayıp ‘dünya sevgisi hataların başıdır’ diyenler; sermâye biriktirip bankayla iş görüp kapitalizme düşman olanlar; kapitalistler gibi yaşayıp sosyalizmin gelmesini istemeyenler tezat içindedir.”
    “Çarşıyı pazarı müslümanlaştırmadan, İslâm’ı çevreye hâkim kılmak mümkün değildir.”
    “Müslümanlar arasında nerede ve ne zaman tartışma çıkarsa, bilin ki işin içinde servet, şöhret veya şehvet yani para, makam veya kadın vardır. Ya bunlardan biri veya birkaçı. Kavganın sebebi bilindiğine göre tedâvisi kolaydır. Bize verilen her şeyin emânet olduğunu ve bunlarla sınava çekildiğimiz şuuru. Müslüman olduğumuzu hiçbir zaman unutmamak ve Allah’ın bizi devamlı gördüğü şuurunda yaşamak.”
    2 31/Lokmân, 19

    3 17/İsrâ, 29

    4 59/Haşr, 7

    5 53/Necm, 39

    6 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/466, IV/141

    7 bk. 2/Bakara, 275-279

    8 17/İsrâ, 26, 29-3

  7. Mehtapabla says:

    Cok sükür bende hic bir zaman sunum bunum olsun diye düsünmedim.Evde fazla esyayi sevmiyorum hele her yeri dolu evlere girince bunaliyorum.Bazi mutfaklarda tezgahin üstünde kirk cesit makine oluyorya onlar hic bana göre degil.Benim mutfak tezgahimin bir kösesinde su kaynatma makinesi karsi kösedede tost makinesi durur o kadar gerisi bos.Allahim gereksiz makineler beni boguyor bu yüzden öyle seyleri evime sokmam.Iki sene önce oglum kahve makinesi almis o bir zaman tezgahda durdukca beni cok rahatsiz etti.En sonunda kaldirdim.Bana sorsaydi hic aldirmazdim.Beni taniyanlar mikser bile kullanmadigimi bilirler.:) 🙂
    Esim bana kredi karti cikarttigi halde kullanmiyorum .Elimdeki paraya göre alis veris yapiyorum.Bazi insanlarida anlamiyorum o kadar gereksiz seylere taksite giriyorlarki sonradan pisman oluyorlar Allah hepimizi dogru yoldan ayirmasin.Amin.

  8. Hilalll says:

    Allah’in iradesiyle tecelli etmis tesettursuzluk..bu ne demek? Ne yani hicmi karsi durulmasin.mumineler uyarılmasin? Bu nasil bir anlayis..

    1. Reyhane says:

      Allah tesettürü isteseydi kadını kapalı yaratırdı anlayışı gibi. Estağfirullah. Ne ilginç değil mi

  9. Hilalll says:

    Selamun aleyküm. Yerinde bir konu.. gundeme getirdiginiz icin Allah razi olsun..ayrica konuya ait düşüncelere itiraz eden beyfendi..demekki kendi cemaatinizin hosgoru diyalog kafire ve israile destek dusuncelerini bu dunyada su an olmasi gereken dusunceler olarak degerlendiriyorsunuzdur..sanirim sizin zamana yönelik eczanelerinizde gercek mumine yarayacak ilac yok..

  10. “Malayaniyatla iştigal maksadı geri bırakıyor.”Maksadımız ne?Eğer gerçek bir müslümansak maksadımızı merak ederiz.”Ben cinleri ve insanları bana ibadet etsinler diye yarattım”diyor Rabbim.Demek bu dünyada birinci maksadımız,vazifemiz Allah’a kulluk etmekmiş.Ama dünyalık uğraşlar o kadar hat safhada ki kulluk vazifelerimiz hep arka planda kalıyor.Herşeyden önce Allah’ın rızasını gözetmek yerine,nefsin rızası,çocukların rızası,kocanın rızası,dostların rızası…
    Çocuk durmuyor,namaz vakti de geçiyor.Öncelik kim olmalı?Kocan tesettürlü giyinmeni istemiyor ya da modern örtün diyor,evde haremlik selamlık istemiyor(bu noktada kocaya itaatimiz sonsuz maalesef).Öncelik kim olmalı?Allah kocaya itaat et diyor(amma haram olmayan şeylere itaat)(bu noktada da istediğimiz birşey olmayınca adamın beyninin etini yeriz).Öncelik kim olmalı?Dostun,akraban çalgılı veya karma düğün yapıyor gelmezsen eğer küserim diyor.O zaman öncelik kim olmalı?
    Velhasıl:”Dünyada dost ve ahbap zannettiğin kişiler,kabir kapısına kadardır.Kabrin öbür tarafında pek esassızdır.Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan.”
    Öyleyse hakiki dost kimdir?görüştüğümde eğer bana Allah’ı hatırlatıyorsa hakiki dost işte odur.İşte bu yüzden başta Cahide hanım ve başlıca diğer takipçiler sizler bana Allah’ı hatırlattığınız için hakiki dostlarımsınız.Etrafımda arayıp da bulamadığım dostlarımı burada buldum elhamdülillah .

  11. Reyhane says:

    Ne kadar doğru ve üzücü. Banka reklamlarının bu kadar serbestçe faizi sunmaları. Müslümanların gösteriş yarışı. Ve tatiller. Müslüman niye tatile gider ne için buna ihtiyaç hisseder. Tatil demek nedir. Ne için yolculuğa çıkar Müslüman. Allah korusun kaza olsa Rabb’ine ne mazerette bulunur. Yeme içme yüzme tatilinde hergüne ayrı manto ayrı topuklu ayakkabı ayrı takıları neden götürür. Ve gelince hangi yüzle gururla anlatır ve gidemeyenlere acıyarak bakar. Hepimiz müslümanı ne güzel. Kirada otururken mütevazi sevgi dolu iken paralanınca kimseyi beğenmeyen. Okuduğu entellektüel kitaplarla ömür dolduran. Harcadığı para kadar adam olan müslümanlarız. Elhamdülillah. Hocalığa gelince kimseye laf söyletmez dedikoduda en önde gideriz. Yeni çıkan şallarla genç görünüp. Renk uyumu olmayan kıyafetleri uyaran güzel müslümanlarız. Faiz haram paçalarından akan sonrada içim hiç rahat değil diye üzülen masum insanlarız. Evet Allah affeder. Hiç kuşkumuz yok. Ne yazık Yahudi ürünlerini boykot edip küçücük çocuklara malum marka ayakkabı giydiren masum müslümanlar. Allah affetsin gerçekten başka bi yolu yok

    1. Sevdenur says:

      Amin kardeşim.
      Müslümanız biz yani, biz Müslümanız ! Kimlikten öteye geçemedi Müslümanlığımız.

      1. Reyhane says:

        Kardeşim mü’minlerden olalım inşaallah

        1. Sevdenur says:

          İnşaAllah kardeşim.

  12. hülyamız=) says:

    bankaların büyük kurnazlığı olan bu kredi çılgınlığında bana en korkunç ve en komik gelen ”tatil kredisi”. kim kalkıp denize girmek için borç para alır?
    tatile gidenlerin tabiriyle ”bir yılın yorgunluğunu atmak, gezmek eğlenmek” için bankadan borç para alarak tatile gidiyorsun. belkide herşey tam istediğin gibi oluyor ve ”kendine göre” mükemmel bir tatil geçiriyorsun. hadi sonra zorla bu borcu belki 1 yılda belkide daha uzun sürede bankaya geri ödüyorsun.
    hem eğlenip ”stres attığın”, hemde şöyle çevrene hava attığın bir tatil geçirdin. borcunu da ödedin. bitti.
    bitti mi?
    tatil diye gittiğin günah merkezinde tepene kadar battığın günahı ödedin mi?
    Rabbim e borcunu ödedin mi?

    1. Kaprisli bir otele, 1 haftalığına bir ton para veriyorlar. Hem de yabancı değiller, bizim cenahtan mütedeyyin kardeşler! Haşema mayoları da asla ihmal etmiyorlar!
      Giden biri anlatmıştı. Önce gidip yüzüyorlar, sonra sınırsız menüyle kahvaltı yapıyorlarmış. “Tabi o kadar para verince insan tıka basa yemek zorunda kalıyor” demişti.
      Ee malum, tatile herkesin ihtiyacı var!!

  13. Ummu Hamza says:

    ”Geleneksel toplumlar, daha az şeye sahip oldukları için kendilerini bizim hissettiğimizden daha kötü hissetmiyorlardı; çünkü, huzur ve mutluluğun daha küçük maliyetlerle inşa edildiği bir hayatın havasını soluyorlardı.”

  14. Fatma gul says:

    Çok haklisiniz artik insanlarda malesef doyumsuzluk var vede bazan çevremde gözlemliyoum yemek takimim modasi gecki köşelisi çikti onu aliyorlar bu seferde ay buda hiç kullanişli deyilmiş bulaşik makinesine değiyor dolaba sığmiyor boş boş isler daha neler neler bunlarin hesabini kendimize sormamiz lazim ihtiyac OLMAYAN HERŞEYE HASEP VAR birilerinin bunda hakki var diye bilmeliyiz

  15. Tükettikçe tükeniyoruz. İşin özü bu…
    Değerlerimizi tüketiyoruz, kanaatkarlığımızı…
    Tüketiciye sürekli ‘bir şeye’ ihtiyacı olduğu algısını aşılayan bir girdap var. Her geçen dakika birini daha ikna edip alıyor çarkın dişlilerine. Zaten azman olan nefsi, fazlaca tüketerek daha da azmanlaştırıyoruz. Tevekkül, kanaat hak getire.

    1. Nupelda says:

      Haklısın kardeşim,tevekkülü çoktan unuttuk..

    2. Sevdenur says:

      Tükeniyoruz biz. Aynen öyle.

  16. Sevdenur says:

    Sadece dünyalıklara dalınmışlık ahirete es geçmişlik çok yaygın. Benim çevremde gerçekten bu yazılanlar çok fazla var. Evimizde hiç bir şey eksik kalmasın, modası geçenler/eskiyenler yenileriyle değişsin denilerek modern evler oluşturuluyor. Yaptığımız her şeyin birde hesabının olacağı unutuluyor daha doğrusu umursanmıyor…
    “Sizden kim nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur.” Ne mutlu bu kişilere.
    “Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz.” Bu hadisi çocukluğumdan beri okudukça düşünürüm biz ne kadar dünyaya hırsla bağlanmışız böyle ki ve yine tevekkülümüzde eksiklik var ki hadisin üzerimizde tecellisini göremiyoruz. Birde şu var; sen dünyaya ne kadar emek verirsen, ulaşmak istersen dünya senden kaçıyor yetişemiyorsun sürekli bir koşuşturmacayla, masivayla ömrün gidiyor. Lakin ahirete gayret edip ahiret rızkına çalıştığında dünya sana koşarak geliyor.
    Allah razı olsun ablam.

    1. Nupelda says:

      Son satırların üzerinde birkaç defa geçtim:) Ne kadar naif izah etmişsin..Maşallah sana:)

      1. Ummu Hamza says:

        +1

    2. hülyamız=) says:

      sevdenur um yaşını tam bilmiyorum ama ben senin yorumlarından çok şey öğreniyorum.
      konu çok güzel cahideciğim. yazı yine mükemmel.
      aslında ne yaptığımızı hiç birimiz bilmiyoruz. çünkü bu yaptıklarımızın tek bir anlamı var, birbirimizle yarışıyoruz.
      birimiz çıkıp artık mısırı tencerede patlatmadığını, makinada patlattığını söylüyor. hepimiz geri kalmamak için koşup mutfağın baş köşesine mısır patlatma makinası konduruyoruz. ardından kızartma makinası, tost makinası, ekmek makinası, yoğurt makinası, kesme makinası, yıkama makinası, kurutma makinası… derken bu çılgınlığın içinde kendimizi kaybederek birbirimizle yarışırken kendimize ve çevremize verdiğimiz zararları gözümüz görmüyor.
      bu çılgınlık elektrikli aletlerle sınırlı kalmıyor. salonumuzu, çocuklarımızın odalarını ve kıyafetlerimizi çevreye göre dizayn ediyoruz.
      moda olan perdelerden, koltuklardan, mutfak dolaplarından, halılardan, çay bardaklarına kadar bu yarışmaya bizde katılıyoruz. hatta ikram ettiğimiz bir fincan dost kahvesini bile tepsideki minik kahve yanı su bardaklarından ve minik lokum ve çikolata tabaklarının arasından bulmakta zorlanıyoruz.
      tüm bu makinaları ve gösterişli eşyaları koymamız için geniş bir eve ihtiyaç duyuyoruz. her işi makinayla yaptığımız için faturalar ikiye katlanıyor. para yettiremedikçe karı koca birbirimizi yiyoruz. o zaman mecburen kadında çalışmaya başlıyor. bu çılgın hayat uğruna aile düzenimizi tamamen değiştiriyoruz. tıpkı yazıda bahsedildiği gibi tüm bunlar için harcadığımız enerjiyi hiç hesaba katmıyoruz. niye mütevazı sofraları, sade ve gösterişsiz evleri, bir bardak su ile ikram edilen dost kahvesini örnek almıyoruz da, hep gösterişli ve masraflı olanları örnek alıyoruz. niye dostumuzla muhabbet ederken sohbetinin tatlılığına ve samimiyetine odaklanmıyoruz da, bir yandanda mobilyalarını ve ikramda getirdiği tabakları bardakları süzüyoruz?
      hiç oturup düşünmüyoruz. çevremizde hiç açlıktan ölen yada mütevazı bir evi olduğu için ölen var mı? demek ki tüm bu lüks olmadan da yaşanıyormuş.
      dünyaya gelme amacımız bu muydu? tüm bu çılgınlığın içinde boğuşurken en önemli şeyi, dünyaya gelme amacımızı, ahiret hazırlığımızı unuttuk.
      biz ne yapıyoruz?
      gönüllü olarak katıldığımız bu hırs ve gösteriş yarışmasının şampiyonu kim olacak? acaba ahirette bu kişiye büyük ödül verilecek mi?
      Rabbim hepimize iman kuvveti ve akıl versin inşallah.

      1. Nefis bir yazıydı! (Yorum demeye dilim varmadı) Allah hallerimizi düzeltsin…

      2. çok güzel olmuş.. (y)

      3. Hülyacığım o mütevazı evlerden ilim irfan sahibi insanlar yetişiyor.Tanıdığım kıymet sahibi insanların geçmişlerine bakıyorum kıt kanat geçinmiş,dünyaya sineyin kanadı kadar değer vermemiş anne babaların yetiştirdiği ikinci bir kıyafeti olmamış ama hayatın anlamını idrak etmiş yokluktan manevi bir kimlik elde etmiş insanlar.Değerlerimizi yitirdiğimiz,Değerlerimizi yitirip özümüzü kaybettiğimiz kokuşmuş bir zamanda yaşıyoruz vesselam…

      4. Ne güzel yazdın Hülya abla… Çok güzel…

      5. ewet lüksün sonu yok! ama hayatın sonu war 🙁

      6. Nupelda says:

        Çok güzel yazmışsınız:)

      7. Sevdenur says:

        İnşaAllah ablam, bilmukabele.:) Yaşında önemi yokmuş aslında kendimden küçüklere baktığımda bunu fark ettim, 22 yaşındayım ama.:)

        Çok doğru yazmışın Hülya ablam yüreğine sağlık. Sürüklenip gidiyoruz ama nereye hiç farkında değiliz. Bize ne lazım/ihtiyacımız olan ne? Bize gerçek bir iman lazım, ihtiyaç hakiki ve rıza ehli bir iman aslında benim düşüncem.

        Turistler bir ülkeyi gezeceklerinde ne yaparlar ? Kültürü/geçmişi nasıldır, mimari eserleri/yapıları nelerdir, yiyecek ve içecekleri nelerdir vs. vs. Bugün nereyi gezsek, kahvaltıyı nerede yapsak, akşama nerede/ne yesek, ne içsek ? Bizimkiside ona dönmüş; sabah kahvaltıya ne yesek, akşama ne pişirsek, hangi arkadaşımıza gitsek günlere çaylara, ve dediğin gibi gittiğimizde de gözümüz kadının evinde barkında olur. Halbuki bizim amacımız; Rabbimize imanımızı nasıl yakîne erdiriririz, ne kadar Ku’an-ı Kerim okuruz, bugün fazladan hangi güzel ameli işleriz, hangi sohbetleri, tefsirleri, dinleriz, hangi kardeşimizin gönlünü yapabilir o nu mutlu edebiliriz yerine üstte verdiğimiz örnekler teşkil ediyor hayatımızı.

        1. hülyamız=) says:

          sevdenurum turist gezisi deyince hatırladım. Osmanlı zamanında yabancı bir turist ülkemizi gezip kendi memleketine dönmüş. ”neler gördün, insanlar nasıldı?” diye sormuşlar.
          ”herkesin bir elinde zembil, bir elinde mendil vardı” demiş.
          o devirde sürekli abdest alıp müslümanca yaşayan insanlarımızın günümüzde hristiyandan farksız olması üzüntü verici.
          şimdi bir turiste bunu sorsalar bence ” herkesin bir elinde telefon, bir elinde kredi kartı vardı” der. .-)

          1. Sevdenur says:

            Maalesef durum aynen o ablacım. Ben de dün Said Özdemir’in sohbetinde dinledim; Osmalı zamanında bizim üniversitelerimizde okumaya gelen Avrupalılar camiden çıkanları ellerinde kitaplarla eve kadar kitap okuduklarını görürlermiş.

      8. “hülyamız=)” konuyu ne güzel özetlemişsiniz. amin kardeşim.

  17. Merhaba Cahide Hanim,

    Cogu zaman saskinlikla yazilarinizi takip ediyorum.
    Siz ve birkac arkadasinizin özellikle zaman gectikce Allahin iradesi ile tecelli eden tesettür bozulmasina karsi yazilarinizi cogu zaman hayretle okuyorum.

    Bu yaziyi da öyle…

    Alinti yaptiginiz yazari da öyle.

    Acaba bu yazidan tam olarak neyi anlamamizi istiyorsunuz? Cünkü yazar da neyi ne icin yazdigini bilmiyor havasinda. Son sorusu manidar: ” Acaba bu prize takilan bir dolu sey neden?”
    Evet Allahin ikrami ve ihsani olup Kendisini kullarina Kuranda 114 defa “Rahman ve Rahim olan Allahin adiyla” seklinde tanitan bir Allah bu hediyeleriyle Kendisini sefkatli ve cömert bir Allah olarak tanitiyor. Bunlar ise O’nun cömertliginin taniticilari. Bunlari bu sekilde almayip da sanki “Allaha ragmen” olaylarin oldugunu tevehhüm etmek “tevhid” ile nasil bagdasir?
    Bizler dünyada misafir isek ve bu misafirlik yeri olan dünyanin bir Sefkatli Ev Sahibi var ise teslim ve tevekkül manalari yerine misafirlikte oldugunu unutup da derdine düsen adam gibi oluyoruz? Böyle bir adama kendi hayatimizda “sen benim ev sahipligimi sorguluyorsun” denmez mi?

    Allah Hakim’dir…
    Soma’daki merhumlar da takdir edilmis bir hayattan daha uzun mu yasayacaklardi? Mesele ölmeleri mi yoksa bizim olaylara bakis acimiz mi?
    “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.” Enfal-2
    Ayetine bu halimiz nasil uyuyor acaba? Somadaki olaylar, yahut tesettür yahut faizler yahut baska seyler. Tüm bunlari yaratan Allah degil midir? Hem O bunlari ne maksatla yapiyor sorusuna cevabi bir defa da neden diyemiyoruz ki:

    “Nasil bir senarist kendi hünerlerini göstermek icin film cevirir ve o filmde hem kendisi sanatini izler hem de seyircilere bu sekilde kendini tanitir. Iste Allah da bu gecici ve devamsiz dünyada Kendisini tanitmak ve sevdirmek icin bu sahneleri gösteriyor ve yüzümüzü hakikate döndürmek icin bizleri talim ettiriyor”

    Yazilarinizda bir iman hali degil bir bogusma görüyorum. Bir mümin icin dünya gayet emin ve huzurlu bir memlekettir. Cünkü gayet merhametli ve sefkatli bir Hakim bu memlekette ev sahipligi yapiyor. Hasa Allahin tesettürsüzlükten yahut Somadan yahut faizden yahut baskalarindan haberi yok mu? Neden biz “bunlarla Allah bizlere ne talim ettirmek istiyor?” seklinde bir soru sormak yerine yani Allahin faaliyetini seyredip derdimiz Allah olup nefsimizle hakiki iman haline mazhar olmak yerine sanki biz kurtulmusuz da bir tesettürsüzler ve faiz yiyenler cehenneme girecek havasindayiz?`
    Yazilarinizda sizler iyi taraf ve akilli taraf, faizciler ve tesettürsüzler ise ahmak ve kötü tarafmis düsüncesi bana cok acik görünüyor. Ancak su da bilinmeli ki günah ile imandan cikilmaz. Allah ise cok affedicidir.
    Bu demek degildir ki teessüf etmeyelim ve günahlari hos karsilayalim. Hayir… Ancak 40 kisiden bir kisinin imanla kabre girecegi rivayeti bu ahir zamanda varken asil suurla bakilmasi gereken sey eger günah icin 1 ise iman icin bunun cok daha fazlasi olmasi gerekmez mi?
    Yoksa siz ve yazi yazanlar iman ettiniz ve garantidesiniz de tesettürsüzler ve faizciler mi geride kaldi?

    Yazimdan sizi itham cikmasin lütfen. Uzun süredir takip ediyorum sitenizi. Bayan degilim. Yemeklerden istifade ettiriyor Allah. Ama yazilarinizda cözüm yok.
    “böyle olmaz lazim” demek cözüm degildir. Zaten günah ve sevap nedir herkes biliyor. Hakiki manada ruhtan cikmasi gereken halleri distan dayatma yapmak aksi tesire sebep oluyor bu görünmüyor mu?
    Ayet diyor ki:
    “Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).” Rum-30.
    “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

    Yani Allah insanin ruhunu hakiki manada kulluga uygun yaratmis. Maksat ruhtaki bu manayi uyandirmak olmasi gerekmez mi? Disardan baski ve telkin seklinde verilen uyarilar ile siz evinizde cocuklarinizi dahi idare edemezsiniz. Isterseniz deneyin.

    Allah Peygamberler ve kitaplar ile insanlari düsünme ve böylece -tabiri caizse- ikna etme ve böylece samimi hal ile kullugu ders verirken ve surelerin baslarinda Kendisini sefkatli seklinde tanitirken bunlardan hic bahsetmeyip hep elestirel tavirla yazilar kaleme almak ne anlama geliyor acikcasi sizin halinizi anlayamiyorum.

    Unutmayalim ki 2014 senesinde Allahin kullarinda gösterdigi hal ile 1970 senesinde gösterdigi hal ayni degil. Siz kendi cocugunuzu dahi kendi yetistiginiz tarzda yetistirmeye kalkin bu ancak 6-7 yasina kadar devam eder. Sonra cocuk sizi isteklerinizi kabul etmemeye baslayacaktir.
    Hele 15 ini gectikten sonra ise artik ayri dünyalarda yasayacaksiniz. Bu delil degil midir ki takip edilen yolda sorun var?

    Sizden iman eczanesinin bu döneme bakan ilaclarini da sunmanizi bekliyorum.
    Yoksa günaha girdigi icin Cehennemlik oldugunu düsünüp ümitsizlige kapilan ve bu yazilar ile iyice ümitsizligi artan insanlar olsa size büyük sorumluluk düser.
    Cünkü ayet diyor ki:
    “Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu). ”
    De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Zümer – 53.

    Bir anne bile kendini inkar etmeyen cocugunu hersey icin affetse, bu halin asil sahibi olan Allah kesinlikle kullarina merhametlidir.
    Yeter ki Allah’la olan bagimiz saglam olsun. Kulu olalim…

    1. bende bu yazının neresine şaşırdığınız anlamakta zorlanıyorum doğrusu,kısaca bize deniyorki dünyaya neden geldiğimizi unutmadan dünya için çabalayalım,yiyelim içelim fakat israf etmeyelim,önceliğimiz ahiretimiz olsun sonra dünyalık arzularımız gelsin,faizi gelirimiz yerinde değil diye çekmeyelimde rabbim razı olmaz diye geri çevirelim….kısa ve öz aslında okadar dolandırmışsınızki bende sizi anlamakta zorlandım..

    2. Reyhane says:

      Sizin yorum da pek tuhaf olmuş yani.

      1. Zahide* says:

        Davut beyin ne demek istediği çok açık, ama buradakilere anlatmak çok zor. Çok dolalambaçlı anlatım olmuş ama haklı. Üstelik sadece bu yazıyı değil , geneli hedeflemiş. Şu maddeler tek tek düşünülmeli…
        1-“ONUN İLMİ DIŞINDA BİR YAPRAK BİLE DÜŞMEZ.” (En’âm, 6/59)
        2- Batılın tasviri temiz zihinleri bozar.
        3- Herkesin kendisinin başına imanla kabre girmek davası açılmışken ve vaktimiz azken kazanmaya çabalamalı, önce iman, önce iman.. Taklidi değil tahkiki iman.

        Ancak herkesin bir üslubu olduğu gibi, o tarzın da alıcısı var. Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker için cehdedenleri tekdir değil takdir etmeli.

    3. hülyamız=) says:

      davut bey, cahidenin tüm yazılarında ve tüm yorumlarda iyi niyet olduğunu düşünüyorum. bu benim şahsi fikrim. yorumunuzda soruyorsunuz ” bu yazıdan ne anlamamızı bekliyorsunuz?” diye. altında da cevabı kendiniz vererek yazıdan ne anladığınızı anlatıyorsunuz.
      aslında her şey bakış açısıyla ve düşünceyle alakalı. okuduğunuz her yazıdan, dinlediğiniz her sohbetten, gördüğünüz her görüntüden almak istediğinizi alırsınız ve anlamak istediğiniz şekilde anlarsınız.
      suizan yada hüsnü zan sizin düşüncenizi şekillendirir.
      iyi niyetlerle okuyup iyi niyetlerle yorumlarsak iyi anlarız. cahide hiç bir yazısında, yorumcularda hiç bir yorumda günahsız ve kusursuz olduklarını, kendileri dışında herkesin günahkar olduğunu iddia etmediler. en azında ben öyle algılamadım. cahide ve tüm yorumcular(buna bende dahil) hep kendimizide bu yanlışların içine katarak burada bir şeyler paylaşmaya çalışıyoruz. çünkü hepimiz insanız, nefsimiz var ve yeterince kulluk edemiyoruz.
      muhakkakki Allah bağışlayandır ve affedendir. ama yapılan yanlışları görmek ve birbirimizi uyarmak hepimizin görevidir. ”gelin kendimizi düzeltmeye çalışalım. yanlışlarımızı görelim, Allah a olan görevlerimizi yerine getirmeye çalışalım. ahiretimiz için çok çalışalım. toplumun bozulmasını görmezden gelmeyelim. namaz kılalım. insan olalım. kul olalım” diye yazılar yazmak bana çok doğru ve çok samimi, iyi niyetli geliyor.
      bakış açısı anlama şeklimizi tamamen değiştiriyor.
      cahide yada bir yorumcu diyor ki,
      ”namazlarımızı vaktinde kılalım”
      art niyet ile okuyan: ”kıldığı namazlarla övünüyor. biz kılmıyorsak günahkar mıyız?”
      iyi niyet ile okuyan: ”çok doğru. ben çoğunlukta geciktiriyorum. uyardığın için Allah razı olsun”
      ”Rabbim in emrettiği şekilde örtünelim. tesettürümüze dikkat edelim”
      art niyetli: ”başımı örtmüyorsam bu Allah la benim aramda. insanları sınıflandırıyorsunuz”
      iyi niyetli: ”evet Allah örtünmemizi emrediyor. bir gün bana da nasip olur inşallah”
      ”kadınlar ihtiyacı olmadığı halde daha fazla para için çalışıp evlerini ve evlatlarını ihmal etmesinler”
      art niyetli: ” çalışmayalımda ne yapalım? kocalarımızın ellerine mi bakalım? hem benim evimi ihmal ettiğimi nereden biliyorsun? sizin tuzunuz kuru”
      iyi niyetli: ” mecbur olmasam bir gün bile çalışmam ama Rabbim yardım etsin inşallah”
      ”kadınların yeri evidir”
      art niyetli: ” evde oturup ne yapalım? sizin gibi pasta börek yapıp tüketen cahil kadınlardan mı olalım? kadın özgürdür”
      iyi niyetli: ” islam dini kadına değer vermiş. keşke tüm kadınlar rahat yaşasa ve dışarıdaki zorluklara katlanmak zorunda olmasa”
      ”Allah a kulluk edelim”
      art niyetli: ” benim Allah a ne kadar kulluk ettiğimi sen bilemezsin. sen sanki cennetliksin. her şey kalptedir. benim Allah a inancım var”
      iyi niyetli: ” inşallah. Rabbim yolundan ayırmasın”
      bu örnekler böyle uzayıp gider.
      sizin yada diğer okuyanların kalplerinden ne geçer, kendilerine göre ne yorumlar yaparlar bilmem. ama önce kendimizi ve düşüncelerimizi düzeltelim. bende dahil olmak üzere hepimiz niyetlerimizi düzgün tutalım.
      verdiğim örneklere siz sadece vesile oldunuz davut bey. hakkınızı helal edin.

      1. Ben veya diğer yazar kardeşlerimiz hiç bir yazımızda kimseye “Cehennemlik” demedik. İmada da bulunmadık. Tüm söylediklerimiz bir ihtar, bir uyarı amacı taşır. Zaten dikkat edilirse yazılar belli bir kişiyi değil, toplumda yaygınlaşan münkerler üzerinedir. Bazılarına çok sert gelen yazılarımızın, başka birileri için hidayet vesilesi olduğuna çok kereler şahit oldum. Elhamdulillah!

        Benim elimden gelen bu kadar. Hatalarım vardır ve her zaman olacaktır. Çünkü insanız. Davut bey’in yaptığı daha hayırlı işler varsa, Allah onu da kabul buyursun. Selametle

        1. Sevdenur says:

          Ben senden razıyım Rabbimiz de daima razı olsun ablam.

          1. Ummu Hamza says:

            +1

        2. Kesinlikle haklısınız Cahide hanımcığım.Sizi eleştirmeğe kalkan yorumcu ne yazık ki yazıyı tam okuyamamış.Okumuş olsaydı her yazınızda olduğu gibi bu yazıda da kendinizi işin içine katarak yazdığınızı idrak etmiş olurdu.Ben yazıyı ikinci kez okudum ve gördüm ki kendinizi de işin içine dahil etmişsiniz.Selamlar…

      2. Sevdenur says:

        Allah (c.c) razı olsun.

      3. Takip listeme bir yenisi daha eklendi 😉

      4. Reyhane says:

        Çok güzel yazmışsınız. Dilime tercüman olmuşsunuz.

    4. ” Bir mümin icin dünya gayet
      emin ve huzurlu bir memlekettir. ”

      Bu yukaridakini siz yazdınız!

      Biz ise şuna iman etmişiz:

      RASULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VA SALLEM BUYURDU:”DÜNYA KAFİRİN CENNETİ,MUMİNİN ZİNDANIDIR”

      Dininizi ögrenin!Sonra imandan ve muminlikten konuşun…

    5. Nupelda says:

      Şüpheli bir yazı..

  18. Selamlar.her yazınızı derin bi ah çekerek okuyorum.gerçekten ahir zamandayız galiba.giderek hızla bozuluyor dünya.dinimiz az konuş diyor paketler teknoloji cazip fiatlar çok konuşmaya yönelik.dinimiz israf etme diyor ortam marketler çevre israfa yönelik.faiz yeme deniyor heryer faiz reklamı olmuş.liste uzar gider.bazen ben müslüman mıyım yaşadığım ülke müslüman bi ülke mi dir sorgulamadan edemiyorum.

  19. Bizim evin karşısında bir inşaat başlamıştı.Ramazan günü yakıcı güneşin altında aç susuz çalışan garibanlar için dua ediyordum.Bu şartlarda para kazanan bir eşim olsa parasını harcayamam dediğim zaman bir komşum onların eşleri bizden daha çok harcıyor demişti.Gerçekten de öyleymiş gözlemlediğim kadarıyla eşi ağır şartlar altında bilek gücüyle canını tırnağına takıp ekmek mücadelesi veren tabiri caizse ekmeğini taştan çıkaran emekçilerin aileleri apartmanlarda elleri parçalanana kadar merdiven silmek zorunda olan hanımların çocukları annelerine hiç acımadan parayı har vurup harman savuruyorlar.Rabbim merhamet versin.

    1. Bir de şu var Gül hanımcığım: Bende bizim buradaki inşaatta çalışan işçileri görüyorum. Her birinin ağzından düşmeyen sigaraları var. Hem o kadar ağır işte çalış, hem de paranı havaya savur. Anlayamıyor insan…

      1. Bu sigara mevzusu zaten başlı başlına bir bela.
        Benim dikkatimi çeken de,adamın cebinde parası yok ama çift telefon taşıyor.
        Arkadaşımın dükkanında 10 liralık şalı beğenmeyip ipek şal soran ve hatta ipeğin en pahalısına ısrar eden (tanesi 50 Euro!) ,ferrace isteyip belden niye oturmuyor diye söylenen,pardesüleri beğenmeyip bu renkler bende var değişik bişey getirin diye ısrar eden…

        Sonrada yaşlı bir bayan gelir 5 liralık eşarp almak ister de parası zor çıkar..işden gelmiştir yüzündeki çizgilerden yorgunluğu gözükür..

        1. Sigara illetini anlamak zaten oldukça zor.Burada bir bayan terzi buldum arada uğruyorum.İşi başından aşmış acıdım kendimce,ayağında eskimiş rengi solmuş mavi naylon terlikleri görünce içim acıdı.Fakat yeleğinin cebinde sigara paketini görünce kendime kızdım.Şurada zor şartlar altında çalışıyor diye acıdığım kadın on liralık sigara içiyor günde.Yazık günah sigara içen anne babalar evlatlarınızın rızkını çöpe attığınız için ahirette iki elleri yakanızda olacak haberiniz olsun…

      2. Nupelda says:

        Abla o sigarayı dertten içtiklerini söylüyorlar:/ İçince rahatlatıyormuş,bir nevi uyuşturucu gibi:(
        Yakinen şahit oldum:(

        1. Bir dertten kaçıp başka bir derdin kollarına atılmak ha!

          1. Nupelda says:

            Aynen öyle :/ Rahmetli babamın 30 yıla yakın içtikten sonra,ne kadar zor bıraktığını hatırlıyorum 🙁 Gül kardeşin dediği gibi,büyük vebal :/
            Bende kızardım,hem üzülürdüm 🙁 İçen varsa bırakmak nasip olsun inşaallah..

            1. nupeldacım duydumki Aksaraylıymıssın hemşeriyiz o zaman neresindensiz acaba

            2. MÜMİN TATİLİ KABİRDE YAPAR DİE Bİ SÖZ DUYMUŞTUM.USLÜP FARKLI OLSA DA VERDİĞİ MESAJ DÜŞÜNDÜRÜCÜ.

              1. Allah’ın iradesi ile tecelli eden tesettür bozulması ne demek anlamadım.dinin emirlerini kullar iradesi ile bozar.

        2. Sevdenur says:

          aynen aynen

        3. Procrastinate222 says:

          Ben de dün sağlık ocağına gittim, beklerken neredeyse tüm çalışanların teker teker çıkıp sigara içtiklerine şahit oldum maalesef. Bu kadar şuursuzluğa da pes dedim.

    2. Sevdenur says:

      Bizim bu bölgede belli bir kesim patates ekim dikimiyle geçimini temin eder ve halkın bir kısmı da bu işlerde çalışır. Çalışanların yani işçi kardeşlerimizin harcamaları da aynen yazdığınız gibidir kardeşim. Harcarken hiç çekinmezler markete pazara gittiklerinde bizim almadıklarımızı alırlar evleri ona keza. Borç üstüne borç ve sonrasında ben fakirim, bir şeyim yok, mutsuzum, hayır olamaz. Baktığımda ilçede gerçekten -Fakir- denilebilecek kimse yok desem de yeridir. Yakın çevremden iki aile; ne zaman konu açılsa geçimleriyle ilgili ”yok yok yok ” derler, var diyenini görmedim…:) İsmail (a.s)’ın ilk eşi geldi aklıma… var dersen var olur yok dersen yok olur hesabı.

      ama bir teyzemizi biliyorum ki gençliğinde işçilik yapmış bir dönem. Engelli bir oğluyla birlikte, bir de kızıyla birlikte kalıyormuş. Bir defasında evine ihtiyaç yardımı için gitmiştik; bahçede abdest almış ve yeni namaz kılacakken bulmuştuk da 5-10 dk konuşmuştuk. Kızı da kendisi de o kadar mütevaziler ki, tevazuundan iki büklümdü gözlerim dolmuştu. yüzü nurlu bembeyaz, güler yüzlü, rıza ehli bir teyze 🙂 Hayran olmuştum babam geçmişlerini anlatmıştı da. Rabbim! ne hayatlar, ne kulların var bu alemde senin.

      1. Öylelerine biz “Allah Adamı” diyoruz.
        Rabbim sayılarını arttırsın âmin.

Like
Close
Tarif Üstü Muhabbet | Cahide Sultan
Close
%d blogcu bunu beğendi: