Pek çok sayfada “Doğum günün kutlu olsun Efendim” başlığıyla paylaşımlar yapılıyor!
Bu nasıl bir curet ki, Rasulullah Aleyhisselat-u vesselam böylesine basit adetlere malzeme ediliyor!
Temizlikten, insanlıktan, ahlaktan anlamayan Avrupanın kutlama kültürünü kendimize uyarlamak, taklitçi bir zihniyetin ve cahilce bir özentinin ürünüdür.
Rasulullah Aleyhisselat-u vesselam’ın tavsiye etmediğini, hiçbir sahabe ve alimin yapmadığını biz neye dayanarak yapıyoruz? Bu hakkı kim verdi bize?
Hiç bir sahih kaynakta olmadığı halde, “O gül kokardı” deyip, bu günlerde gül satışını artırmak, O’nun adını kullanarak rant elde etmek nasıl bir şarlatanlıktır?
Dudaklardan kolayca dökülen, ama yüreklere inmeyen sözlerle sadece kendimizi kandırıyoruz!
Hayatının neredeyse hiç bir yerine Allah ve Rasulünü koymayanlar, “Kişisel tercihim!” diyerek pervasızca günahları işleyen, hoyratça ayetleri ve Rasulün sünnetini çiğneyenler; Ne hikmetse kandil geceleri ve kutlu doğumlardan gayrı Allah ve Rasulünü hatırlamıyorlar.
Toplumun hali ne acıdır ki, namaz kılmayan Müslüman olarak görülüyor da, kutlu doğum haftasını kutlamayan Müslüman olarak görülmüyor.
Kutlu doğum haftası adı altında sonradan türetilmiş ve dindenmiş gibi gösterilen uygulamalar, toplumdaki İslam algısını basitleştiriyor. Bu kutlamalarda tasavvuf ağırlıklı geceler, özellikle kızların oluşturduğu koralarca seslendirilen, alelade şarkıları aratmayacak ilahiler, helallerin haramların içinde eritilmesi ne vahim bir tablodur.
Müslümanların İslam’a verdiği zararı, hiçbir Yahudi vermedi! İslam Müslümanlardan çektiğini, hiçbir milletten çekmedi!
Rasulü anmaktan, anlamaya geçemedik bir türlü!
Bize emredilen, bizden istenen şey; Rasulullah Aleyhisselam’ın doğumunu kutlamak değil, hayatını anlamak ve gösterdiği yolda yürümeye çalışmaktır.
Bilelim ki bizi kurtaracak olan; Ne Rasullallah’a yazılmış şiirler, ne ilahiler, ne demet demet güller, ne de ruhu için okutulan mevlütlerdir!
Biz Allah ve Rasulünü hayatımızın odak noktası haline getirmedikçe, Kur’an ve sünneti rehber edinmedikçe, dinde hiç bir zaman yeri olmamış bidatleri terk etmedikçe cennetin kokusunu dahi duyamayız!
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”
Muhdes: Dinden olmayan şeyin din adına çıkarılmasıdır.
Müslim 867, Nesei 3/188
Cok haklisin cahidem bende cok yadirgiyorum ve katilmiyorum bu tur etkinliklere :((
Yuregine saglik ablam.
SORU: Hocam geçen aylarda kutlu doğum haftası sebebiyle çeşitli kutlamalar, anma programları yapıldı. Oysa miladi takvime göre yapılan bu programlar hicri takvime göre yani Efendimizin gerçek doğum gününde yapılmış olmuyor. Miladi takvime göre yapılan bu etkinliklerin de bidat olduğunu söyleyenler var. Bu konuda bizi aydınlatırsanız çok memnun oluruz. ALLAH razı olsun.
CEVAP: Bizim kutlu hafta gibi bir işimiz olamaz. Bizim vazifemiz, Peygamber aleyhisselamın izinden gitmek, Sünnet’ini yaşamaktır. Allah’a emanet olun.
NUREDDİN YILDIZ
Üzerinde arapça Allah ve Muhammed yazan kırmızı bir pasta gördüm bugün.Ablalar, teyzeler pastanın yanına Risale-i Nur kitapları ve Cevşen koyarak resim çekip, internete koyma yarışına girdiler.Hala şoklardayım
Dün yazacaktım vaz geçmiştim…şimdi sizin yazınızı okuyunca kendimi tutamadım..
Nerdeyse pasta yapıp üzerine mum dikecekler
“Happy Birthday YaResulallah…”
İçim acıyor :((
Daha önce kutlu doğuma sıcak baktığımı belirtmiştim.Ama bu şekilde değil!
Bunlar hakikaten saçmalamışlar! Bu tür davranışlara elbette karşıyım.
Benim sıcak baktığım yanı bolca anılması ve tanıtılması…
bid’alar öyle her yanımızı sarmışki ben bu kutlu doğum haftasını o bid’alarla bir tutamıyorum. haklı olduğunuz noktalar var. peygamber efendimizi her zaman anmalı ve sünnetine uyarak onu hayatımız da yaşatmalıyız.sadece 1 kaç güne münhasır bir muhabbet olmamalı. mesela öyle hallere düşmüşüzki şuan ne kullandığımız harfler ne de giydiğimiz kıyafetler islamiyeti hatıratıyor.bir dönem ezanlar tanrı uludur diye okutturuluyordu:(( söylemek istediğim çok şey var ama dilim düğümleniyor. rabbim bizi dosdoğru yolundan ayırmasın.
Sünnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî’nin eniştesi ve Erbil atabeyi Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer alimleri Erbil’e çağırır ve kutlamalar gayet debdebeli bir şekilde cereyan ederdi.
Daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke’de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır (bk. Asım Köksal, İslam Tarihi (Mekke Devri), İstanbul 1981, 50 vd.).
Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588’de resmi hale getirildi.
Hicri olarak kutlanan Mevlid geleneği Peygamberimizden sonra gelen bir uygulamadır. Aynı şekilde Miladi olarak kutlanma geleneği 1983 yılından beri Diyanet İşleri Başkanlığınca yapılmaktadır. Ülkemizde Miladi Takvimin kullanılması da göz önüne alındığında 14-20 Nisan tarihlerine tekabul eden haftayı Kutlu Doğum Haftası olarak ilan edilmesi muvafıktır. Bu vesile ile alemlerin O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Sevgili Peygamberimizi (sav) millet olarak anmaya vesile olmuştur.
Kutlu doğum haftası sonradan çıkması bunun dine muhalif olduğu anlamına gelmez. Bidat-ı hasene olarak görülen bu kutlamalar ümmet tarafından güzel görülüp uygulanmıştır. Kutlamak istemeyen kişilere de söyleyecek bir söz yoktur.
Selam ve dua ile…
Kesinlikle çok doğru. Yıllardır insanlara aynı şeyi anlatmaya çalışıyorum ama nafile. İbadet adı altında, orkestra önünde kızlar erkekler ilahi söylüyor. Tabi buna da ilahi denirse. Bir kere dinimizde çalgı aletinin her türlüsü haram. Buna def ve ney de dahil. İlahi söylemek ibadet. İbadete haram karıştırmak çok günah. Hem bildiğiniz gibi, Peygamber Efendimizin doğum günü Mevlüd KAndili’dir. Biz de onu kutladık, geçti. Kısmetse seneye tekrar gelecek. Bu kutlu doğum haftası, sonradan uydurulmuş bişey. Yani bid’at. Dinimizi başkalarına öğretelim diye, yanlış şeyler yapmamalıyız. İlle de öğreteceksek, doğru yollardan öğretmeliyiz. Birileri öğrensin de, nasıl öğrenirse öğrensin diyemeyiz…
zilsiz def haram değil
bir çalgının haram olması için, zilli olması mı gerekiyor. Çalgı çalgıdır, zilli olsun, zilsiz olsun fark etmez.
SELAMÜNALEYKÜM.Evet gül dağıtmanın kutlu doğumların malesef içi boş dışı süslü organizasyonlar olduğunu kabul ediyorum.Ama inanın bana öle insanlar var ki kutlu doğum ne ya die soruyorlar.En azından kutlu doğum da az da olsa Efendimizi (s.a.v) anlatma imkanı oluşuyor.Veya tanıdık tanımadık kişileri gül verirken Efendimiz s.a.v gül gibi kokarmışla başlayıp onu anlatma çabasına giriyoruz.Yoksa sizlere katılıyorum ama şuna inanın öle bir zamanda ve toplumdayız ki, belki bunlar da olmasa hiç birşey anlatamayacağız.Bakın örneğin siteniz çok güzel faydalı ama gerçekten vicdani düşünürsek bunun da sünnet de yeri yok değil mi? Demem şu ki kardeşlerim zaman çok başka bir zaman Allah cümlenizi ve yavrularınızı korusun hepimizin.
Allah razı olsun Cahidem ancak bu kadar güzel anlatılırdı.Rabbim cümlemizi bidatlardan korusun amiin.
Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed s.a.v.’i bir kere daha anmaya vesiledir. Bir zarari yoktur. Ayrica sevgili peygamberimiz anilirken bunu gormemezlikten gelmek daha garip degil mi?
Bidat olan bir şeyden sakınmak, bidate iştirak etmemek, her bidat bir sünneti çekip alıyorken böyle bir şeye katılmaktan çekinmek … böyle olunca ısrarla katılmak daha garip değil mi? bidatin hasenesi olmaz diyen alimler de var.
Peygamber sav imiz sadece adını analım yâd edelim diye gönderilmiş bir peygamber sav değil. Selametle.
Namaz kilmayan müslüman olmuyor mu?
Onu ben bilmem ama, kafirler namaz kılmıyor!
Cennetlikler, cehennemdekilere soruyor:
“Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” diye.
Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik!” (MUDDESSİR-43)
Bize: “Namazı dosdoğru kılın, Allah’a karşı gelmekten sakının” (diye emredildi), toplanacağınız yer O’nun huzurudur.
Enfal sûresi 72. ayet
yasemin kardeşim , namaz kılmayan kafir olmaz ama namazsızlık iman eksikliğindendir. en doğrusunu Allah bilir. Rabbini hakiki tanıyan ve seven sadece rabbinin ona bahş ettiği 24 saatinden 1 saatini namaza ayırır, ayırmalıdır.
yanlış anlaşılmasın diye yazıyorum. 1 saatten kasıt 5 vakit namaza baktığımız da abdestle beraber sadece 1 saatimizi alıyor.ne kadar az bir masrafla az bir zamanla namaz ibadetini yerine getiriyoruz, bu da Allah ın rahmetinden..
bir hoca demiştiki;namazı sallantıda olanın, imanı da sallantıda olur…
Kalbinde iman olan müslümandır ama namaz kılmayan bir müminin ölüm anında imansız gitmesi tehlikesi de oldukça büyük.Namaz kılmamak ALLAHA karşı kibirli olmak,şeytanın yaptığı gibi emre itaatsizliktir bence.Olaya bir de bu açıdan bakın.
S.a. Alttaki yaziyida okumanizi tavsiye ederim:
Kandil Geceleri
Ülkemizde kandil geceleri diye bilinen geceler; Rabiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid, Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaib, yine Recep ayının yirmiyedinci gecesi olan Mirac, Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olan Kadir Gecesidir.
Bu geceler Osmanlılar döneminde II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için “Kandil” olarak anılmaya başlamıştır.1 Bu çalışmada kandillerin tarihi ile ilgili bilgi verilip dinimizin bunlara bakışı ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Bu gecelerden Kadir gecesi ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de müstakil bir sûre bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in doksan yedinci sûresi olan bu sûrede Allah-u Teala, Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Fakat bunun da Ramazanın yirmiyedinci gecesi olduğuna dair kesin bir delil yoktur. Kadir gecesi ile ilgili hadislere bakıldığında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin mü’minlere tavsiyesi, Kadir gecesini Ramazanın son on gününün tek gecelerinde aramaları şeklinde olmuştur. Buna göre Kadir gecesi Ramazanın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir. Yani Kadir gecesi, zamanımızda Müslümanlarca ihya edilmeye çalışıldığı gibi herkesçe bilinen bir gece olmayıp, aksine gizlenmiştir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bile Kadir gecesinin Ramazanın kaçıncı gecesi olduğunu bilmiyordu.
Kadir gecesinin ihyası ile ilgili olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden bir dua haricinde herhangi ibadet tavsiye edilmemiştir. Fakat Âişe validemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde geceleri ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası için) uyandırır ve itikâfa girerdi.2
Bir gün Âişe validemiz, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme: “Ey Allah’ın elçisi! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu anlarsam o gece nasıl dua edeyim?” diye sormuş, Peygamberimiz de ona: “Şu duayı oku” buyurmuştur:
“Allahım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.”3
Beraat gecesinin fazileti ile ilgili olarak da Peygamberimizden nakledilen birkaç hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde bu gecede Allah’ın dünya semasına tecelli edeceği, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları adedince (çokluk belirtmek için kullanılmış bir ifade) insanı bağışlayacağı ve kendisine edilen tüm duaları kabul edeceği anlatılmaktadır.4 Bu hadise kitabında yer veren İmam Tirmizi ve onun hocası İmam Buhari başta olmak üzere birçok âlim, bu hadislerin isnadlarında problem bulunduğunu, dolayısıyla hadislerin zayıf olduğunu ve bunlarla amel edilmeyeceğini belirtmişlerdir.5 Müfessirlerden Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, Beraat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir.6) Gerçekten de Peygamberimizin ve sahabe-i kiramın mescidlerde bu geceyi ihya etmek için toplandığı, özel dualar ettikleri, bugün özellikle ülkemizde olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir.
Bazıları Duhan sûresinde geçen: “O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/4-5)ayetlerine bakarak o gecenin Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat gecesi olduğunu söylemişlerdir. Buna dayanarak da Allah’ın o gecede kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin ettiğini, bir sonraki Şaban ayının on beşine kadar olacak tüm olayları takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin mutlaka kabul edileceğini iddia etmişlerdir. Böylece peygamberimiz ve ashabının yapmadığı, bu geceye has bir takım ibadetler ortaya çıkmıştır. Hâlbuki Allah-u Teâlâ o sûrede şöyle buyurmaktadır:
“Hâ Mîm. Andolsun o apaçık kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/1-5)
Görüldüğü gibi Allah-u Teala, işlerin taksim edildiği gecenin Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kur’an’ın da Şaban ayının on beşinde değil; Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer ayetlerden öğrenmekteyiz:
“Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)
” Muhakkak ki biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir, 97/1)
Âlimlerin büyük bir çoğunluğu Duhân suresinde geçen “mübarek gece”nin kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Müfessir Ebu Bekir İbnu’l-Arabî bu konuda şöyle demektedir: “Bu ayette geçen mübarek gecenin kadir gecesi değil de başka bir gece olduğunu iddia edenler, Allah’a büyük bir iftirada bulunmuş olurlar.”7
Bir de Beraat gecesi ile alakalı olarak halk arasında “Beraat gecesi namaz” “Salâtu’l-Hayr” olarak bilinen bir namaz vardır. 100 rekât olan bu namazın her rekâtında Fatiha ve on defa İhlâs suresinin okunması gerektiği söylenmektedir.8 “Kaynakların belirttiğine göre Berat gecesine ait özel bir namaz yoktur. Gazzâlî, bu gece her rekâtında Fatiha’dan sonra on bir İhlâs okunmak suretiyle kılınacak yüz rekât veya her rekâtında Fatiha’dan sonra yüz İhlâs okunan on rekât namazın çok sevap olduğuna dair bir rivayet naklettiği halde (İhyâİhyâ-u Ulûmi’d-dîn‘deki hadisleri tenkide tâbi tutan Zeynüddin el-Irâkî ile Nevevî bunun aslının olmadığını söylemişlerdir. Bu namazın bir bid’at olduğunu kaydeden Nevevî, bu konuda Kûtü’l-Kulûb ve İhyâ-u Ulûmi’d-dîn‘de geçen rivayete aldanılmaması gerektiğini söylemekte (el-Mecmû’, 4/56), Ali el-Kârî de bu rivayetin uydurma olduğunu belirterek Berat gecesi namazının h. 400 (m. 1010) yılından sonra Kudüs’te ortaya çıktığını kaydetmektedir. Bu namazın ilk defa h. 448 (m. 1056) yılında Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da kılındığına ve zamanla yaygınlık kazanarak sünnet gibi telakki edildiğine dair bir rivayet de nakledilmektedir.”9
İkisi de Recep ayında kutlanan Regaib ve Mirac kandilleri ve bu gecelerin faziletlerine dair öne sürülen şeylerin de herhangi bir delil bulunmamaktadır. Özellikle tasavvufi eserlerde yer alan, Hz. Peygamber’in Regaip gecesinde ana rahmine düştüğü, Recep ayının ilk Perşembe günü oruç tutup gecesinde Regaip namazı adıyla bir namaz kılmanın sevap olduğu ve bu gecenin birçok faziletinin bulunduğu yönündeki rivayetlerin “asılsız” olduğu hadis âlimlerince belirtilmiştir.10
Bir de halk arasında “üç aylar” olarak bilinen Recep, Şa’ban ve Ramazan ayları hakkında rivayet edilen: “Recep Allah’ın ayıdır, Şa’ban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” Sözü hakkında âlimlerin çoğu “bu uydurmadır” demiştir. Ayrıca yine Recep ayının fazileti hakkında:“Kim o ayda şu kadar namaz kılarsa ona şu kadar sevap verilir, kim o ayda istiğfar ederse ona şu kadar ecir verilir.” Şeklinde hadis diye rivayet edilen sözlerin hepsi mübalağadır, hepsi âlimler tarafından tekzib edilmiştir.11 Özellikle Regaip gecesi ile ilgili olarak halk arasında meşhur olan Regaip namazıyla ilgili rivayeti, 1023 (h. 414) yılında vefat eden Ali b. Abdullah b. Cehdâm isimli Mekkeli sûfî bir zatın ihdas ettiği / ortaya çıkardığı kaynaklarda belirtilmektedir.12 Yine kaynaklarda Regaip gecesiyle ilgili özel ibadet ve kutlamaların hicri 4. yüzyılda (miladi 10. yy) ortaya çıktığına ve bu gecenin ilk defa “kandil” olarak kutlanmasına hicri 448 (m. 1056) yılında Kudüs’te, 480 (m. 1087) yılında da Bağdat’ta kutlanmaya başladığına dikkat çekilmektedir.13
“İslam âlimlerinin büyük bir kısmı Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiîn dönemlerinde Regaib kandilinin bilinmediğini, kandil geceleri kutlanmasının diğer dinlerin tesiriyle ortaya çıktığını, dolayısıyla bu gecede özel bir ibadet yapmanın dinde yeni ibadet ihdası anlamına geleceğini, Resul-i Ekrem tarafından genel olarak bidatlerin yasaklanmasının yanı sıra Cuma günü ve gecesi özel bir ibadet yapılmasının da yasaklandığını,14 bu sebeple Regaib günü ve gecesinde muayyen ibadetler yapmanın dinen sakıncalı olduğunu belirtmişlerdir.”15
Yalnız Recep ve Şa’bân ayları hakkında bir kaç söz söylenmesi gerekmektedir: Recep ayı “dört haram ay”dan bir tanesidir. Diğerleri Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Bu aylarda savaşmak haram kılınmıştır. Dolayısıyla bu ayların diğer aylara göre bir fazileti bulunmaktadır. Âlimler bu aylarda oruç tutmanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden ve ashab-ı kiram’dan “özellikle” bu ayda oruç tutmanın faziletine dair herhangi bir sahih rivayet nakledilmemiştir.
Şa’bân ayına gelince: Sahih rivayetlere göre Peygamberimizin Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Şa’bân ayıdır.16 Üsâme b. Zeyd (r.a) şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Şa’bân ayında tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmamıştır. Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü! Senin, Şa’bân ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tuttuğunu görmedim” dedim. O da şöyle buyurdu: “Şaban, Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseldiği aydır. Ben de amelimin (Allah Teala’ya) oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum.”17 halde bu ayda oruç tutmanın Peygamber (sav)’in güzel bir sünneti olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlamıştır.18 Eyyûbîler döneminde birçok tören ve bayram kaldırılmış olduğundan Mevlid kutlamaları Erbil Atabegi Begteginli Muzafferuddin Kökböri (ö. 629/1232) tarafından büyük törenlerle yeniden kutlanmaya başlamıştır.19Muzafferuddin Kökböri’nin bu kutlamaları yeniden başlatmasının ardında, Musullu sûfi Ömer b. Muhammed el-Mellâ’nın bulunduğu belirtilmektedir.20 Peygamber Efendimizin doğum günü olan bu günün / gecenin faziletine dair de herhangi bir delil mevcut değildir.
Ebû Şâme el-Makdisî, Şehâbeddin el-Kastallânî, İbn Hacer el-Askalânî, Celâleddin es-Suyûti gibi bazı âlimler Peygamberimizin dünyaya gelmesi sebebi ile sevinmenin, bu gün münasebetiyle muhtaçlara yardım etmenin, Peygamberimize şiirler (mevlid gibi) okumanın güzel birer amel olduğu söyleyerek, bu gibi Mevlid kutlamalarının “bid’at-ı hasene” sayılması gerektiğini söylemişlerdir. Mâlikî fakihi İbnu’l-Hâc el-Abderî, Ömer b. Ali el-Lahmî el-Fâkihânî, İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, Abdulaziz İbn Bâz ve Hammûd b. Abdillah et-Tuveycîrî gibi âlimler ise mevlid kutlamalarına “bid’at-i seyyie” gözüyle bakmış ve buna şiddetle karşı çıkmışlardır.21
Değerlendirme
Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”22
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”23
“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.”24
İmam Malik’in konuyla ilgili şu sözünü hatırlamakta da büyük fayda vardır:
“Kim, bu ümmet içerisinde (din adına) geçmişte olmayan bir şey ihdas ederse (ortaya çıkarırsa) bu kişi, Hz. Peygamber’in Allah tarafından kendisine verilen risalet (elçilik) görevine ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Çünkü Allah Teala “…Bugün dininizi olgunlaştırdım; size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı uygun gördüm…” (Mâide, 5/3) buyurmuştur. Bu yüzden, o gün din olmayan (dine dâhil olmayan) şey bugün de din olamaz!”25
Sonuç olarak şu söylenebilir ki; Kur’an’da da sünnette de bugün geniş halk kitleleri tarafından kutlandığı şekliyle kandil gecelerine işaret yoktur. Mübarek kabul edilen bu geceler, Peygamber Efendimiz ve ashabından çok sonra Mısır ve Kudüs’te kutlanmaya başlamış, daha sonra İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Bu kutlamalar kesinlikle İslam’ın bir emri veya bir tavsiyesi değildir. Müslüman toplumlar tarafından ortaya çıkarılmış ve gelenek haline gelmiştir. Osmanlı padişahlarından II. Selim döneminden itibaren ‘kandil’ adını alan bu geceler miraciye, regaibiye, mevlüt gibi çeşitli etkinliklerle ihya edilmiştir. Kandil gecelerini kutlayan her toplum kendi kültüründen bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler gelenekselleşmiştir. Günümüzde de kandil geceleri halk camilere akın etmekte, kandil simidi ve tebrikleşmelerle son derece yoğun bir şekilde kutlanmaya devam etmektedir.
YAHYA ŞENOL
25.07.2006 SÜLEYMANİYE
Yazıya ait dosyayı aşağıdaki linkten Word formatında indirebilirsiniz:
Kandil Geceleri
Nebi Bozkurt, “Kandil”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, 2001, c. 24, s. 300. [↩Buharî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 5, Müslim, Îtikâf 8, (1175); Ebu Dâvud, Salât 318; Tirmizî, Savm 73; Nesâî, Kıyâmu’ l-Leyl 17. [↩Tirmizi, Daavât, 84 [↩Tirmizi, Sıyam, 39; İbn Mace, İkamet, 191 [↩Bkz: Tirmizi’nin Sıyam, 39′da bu hadisten sonra yer alan açıklaması ile Muhammed Fuad Abdulbaki’nin İbn Mace, İkamet 191′de yer alan açıklamaları. [↩Bkz: Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 2. Bs., y.y., 1968, c. 4, s. 1678 (Duhân Sûresi, 2. ayetin tefsiri [↩Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, a.g.e., c. 4, s. 1678. [↩Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 188. [↩İhyâ, el-Mecmû ve el-Esrâru’l-Merfûa gibi kaynaklardan naklen; Halit Ünal, “Berat Gecesi”, DİA, c. 5, s. 475. [↩Hamdi Tekeli, “Regâip Gecesi”, DİA, İstanbul, 2007, c: 34, s: 535. [↩Bkz: Yusuf el-Kardâvî’nin Recep ayı ile ilgili bir fetvası: http://www.islamonline.net/servlet/Satellite?cid=1122528600570&pagename=IslamOnline-Arabic-Ask_Scholar%2FFatwaA%2FFatwaAAskTheScholar [↩İsmail b. Ömer İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut, trs., c. 12, s. 16; Nebi Bozkurt, “Kandil”, DİA, c. 24, s. 301; Hamdi Tekeli, “Regâip Gecesi”, DİA, İstanbul, 2007, c: 34, s: 535. [↩Hamdi Tekeli, “Regâip Gecesi”, DİA, c: 34, s: 535. [↩Müslim, Sıyâm, 146 – 1143 [↩Hamdi Tekeli, “Regâip Gecesi”, DİA, c: 34, s: 535. [↩Buhari, Savm, 52; Müslim, Sıyâm, 176; Tirmizi, Savm, 36; İbn Mâce, Sıyâm, 30. [↩Nesâî, Sıyâm, 70 [↩Ahmet Özel, “Mevlid”, DİA, c. 29, s. 475 [↩Ahmet Özel, a.g.e., aynı yer [↩A.g.e. s. 476 [↩Ahmet Özel, a.g.e., s. 477-478; Ahmet Özel, “Mevlid: Tarihi ve Dini Hükmü”, Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, Bilim ve Sanat Vakfı, İstanbul, 2002/1, sayı: 12, s. 243-246 [↩Müslim, Cuma, 43 [↩Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7. [↩Müslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6. [↩Ebu Muhammed İbn Hazm, el-İhkâm, fî Usûli’l-Ahkâm, Dâru’l-hadîs, Kahire, 1984, c: 6, s: 225. [↩
Ablacım seni sadece bu siteden tanırım.Ama seni öyle çok seviyorum ki anlatamam.O kadar güzel yazmıssın ki.Hep içimde kuşku olarak kalmıştı bu kutlu doğum haftaları.Kim çıkardı nerden başladı bu işler hiç hatırlamıyorum.Sonradan türedi böyle şeyler.Bide bunu dinimize sokmaya çalışıyorlar.Aman Allahım bu ne cahilliktir böyle.Nereye gidiyoruz dinimizi nereye götürüyoruz.Gerçeklikten uzaklaştıkça Allah dan Peygamberimizden de uzaklaşıyoruz.
Bu haftayı Fetullah Hoca çıkardı, kendisinin doğum tarihi Nisan ayında olduğu için hep beraber onu KUTLATIYOR.
ya üzülüyorum müslümanım diyen alnı secdeye giden insanlar nasıl bu kadar kolay iftira atabiliyor