Yukarıdaki videoda garipler anlatılıyor. Böyle yürekten, dosdoğru, eğip bükmeden konuşan insanları seviyorum.
****************************
Yakın tarihte, haya timsali analarımıza ne zulümler reva görülmüş haberiniz var mı? Aynaya bakıp cehaletime tüküresim geldi! Nefret ettim kendimden! Giydiğim pardesüden, beni tatmin etmeyen başörtümden nefret ettim!
Çarşaf giyen annelerimin, çarşaflarından dolayı bu kadar zulüm gördüğünü, ya da bu kadarını bilmiyordum. Alttaki yazıları ve resimleri gördükçe “Annem benim!” diye haykırasım geldi!
Müminler her zaman gariptir. Kıyamete kadar da bu böyle devam edecektir. Müslümanım diyenler bile İslam’ı hakkıyla yaşamak isteyenlerden kaçacaklardır. Selam olsun o gariplere!
Burhan Bozgeyik’in “Kadınların Siperi ve Kal’ası Tesettür” kitabından alıntı olan şu satırları okuyupta ağlayamanların vicdanlarından şüphe ederim.
*******************************
Çarşaf Mücadelesi!
En çok garibime giden ve çok yadırgadığım hususlardan birisi de, bâzı Müslümanların çarşafı garipsemesi, hattâ burun kıvırmasıdır. Bu çok çok tuhaf bir durumdur. Oysa daha yakın zamana kadar çarşaf bütün ninelerin, annelerin, bacıların örtüsü idi. Zaten çarşaftan başka “tesettür kıyafeti” caiz görülmezdi. Osmanlı devrinde hanımlar hem çarşaflı, hem feraceli, yahut peçeli idi. Bu hal asırlar boyu devam etti.
Millî Mücâdele yıllarında o cepheye cephane taşıyan, cephe gerisinde mermi imal eden nineler, analar, bacılar da çarşaflıydı. Ne vakte kadar? Kılık-kıyafet devrimi yapılıncaya kadar. Sarık, cübbe gibi kıyafetin -örtülü olarak- yasaklanmasına, rağmen, çarşafla ilgili bir yasak maddesi yoktur. Hal böyle iken, “keyfî bir yasaklama” getirilmiş, çarşafa karşı çok ağır baskı uygulanmıştır.
Daha yakın vakte kadar okullarda okutulan, “Yurttaşlık Bilgisi”, “inkılap Tarihi”, yahut “Devrim Tarihi” gibi ders kitaplarına bakacak olursanız, orada kıyafet devrimi anlatılırken, çarşaflı, peçeli hanım resmi üzerine çarpı çizildiğini, onun yerine başörtülü ve mantolu, yahut pardesülü hanım kıyafeti bulunduğunu görürsünüz. Daha sonraları başörtüsü ve manto da çıkarılmıştır.
Yani devrimcilere göre, hanımların kılık-kıyafet devrimi manto ve başörtüsüdür. Onlar çok uzun yıllar daha fazla ileriye gitmeye cür’et edememişlerdir. Ancak 12 Eylül darbesinden sonradır ki, başörtüsü ve pardesüye de artık tahammül edemediklerini göstermiş ve düşmanlıklarını alenen sergilemekten çekinmemişlerdir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, çok ağır baskılara rağmen hanımlar çarşaftan tâviz vermemişlerdir. Tâ ki 27 Mayıs darbesine kadar. Bu darbenin akabinde çarşafa karşı çok şiddetli baskı uygulanmış ve âdeta terör havası estirilmiştir.
O ihtilâl devresinde koca koca valiler, ihtilâlin belediye başkanları, emniyet müdürleri, polisleri, yaşlarına başlarına, mevkilerine-makamlarına bakmadan “çarşaflı avına” çıkmışlardır.
Bu görülmemiş terör havası o devrin basınına da aksetmiştir. Buna dair iki misal vermek istiyorum. Elimde 11 Ağustos 1961 tarihli Milliyet gazetesinin kupürü var. Birinci sayfadan, “Vali yakaladı” resim altı başlığı ile kocaman bir fotoğraf yayınlanmış. Vali kimi yakalamış, diye merakla baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz. Fotoğrafta vali ile, koruması ve şoförü var. Valinin yardımcısının hemen yanında çarşaflı bir hanım boynu bükük
14 Eylül 1961 tarihli Hürriyet gazetesinde de çok enteresan bir fotoğraf ve haber var. Birinci sayfadan kocaman verilen fotoğrafta, İstanbul Büyükşehir Belediye binası önünde İki yaşlı hanım gözüküyor. -Hanımların çarşaflarının üst kısmı alınmış. Gazetenin haberinde, çarşafların belediye zabıtaları tarafından alındığı belirtiliyor.
O ihtilâl devresinde, ABD’den aldıkları talimatla silahlarını millete doğrultan devrimbazlar, “Çarşafla Mücadele Haftaları” düzenlemişlerdi. Evet yanlış okumadınız. “Çarşafla Mücadele Haftası” onların tâbiri. İhtilâl şakşakçısı “Yassıada Basını” da, günümüzde olduğu gibi dindarlar aleyhindeki kampanyaya var güçleriyle iştirak etmekteydi.
25 Ağustos 60 tarihli Hürriyet gazetesinde yer alan şu habere bakınız:
“Üçüncü Çarşafla Mücadele Haftası’ dün başladı.
“Bütün aydınlar bu mücadeleye davet ediliyor.
“Mustafa Kemal Derneği Başkanı Mustafa Kumral, dün 3. ‘Çarşafla
Mücadele Haftasi’nı açmış, bu münasebetle çarşafı alınan bir kadına dernek merkezinde bir manto hediye etmiştir.”
Siz şu lütufkarlığı görüyor musunuz?… Çarşafı zorla çekip alıyor, onun yerine manto lütfediyor!…
26 Eylül 60 tarihli Hürriyet gazetesi yine birinci sayfadan kocaman bir fotograf yayınlamıştı. Fotografda çarşaflı hanımlar gözüküyordu. Fotografın altındaki yazı şöyleydi: ”Umacılar”
Aynı gazetenin 17 Kasım 60 tarihli bir haberi şöyleydi:
”Gaziantep’te 200 çarşaflı kadına manto giydirildi.”
Bu manto giydirmenin nasıl olduğu malum, yolda yakaladıkları çarşaflı hanımların çarşafı zorla çıkarılıyor, yerine manto giydiriliyor.
Ne tuhaf. Bir zamanlar Maraş’ta, Antep’te Fransız kefereleri de çarşafa el uzatmıştı. Ancak oralarda Fransız keferesi; Sütçü îmam’ın çaktığı kıvılcımla bütün Maraşlılar’ı, çocuk yaştaki Kâmil’in annesinin çarşafına el uzatan Fransız keferesinin alnının ortasına yapıştırdığı taşla bütün Anteplileri karşılarında bulmuştu.
Garip olan şuydu ki, Fransız keferelerinin bile yapmaya cür’et edemediğini ihtilâlciler yapıyordu.
25 Ağustos 61 tarihli Hürriyet gazetesinde “Çarşafla Mücadelenin 4. Haftası Açıldı” başlıklı bir haber yer almaktaydı.
Ancak açılan haftalar fazla tesirli olmuyordu. Bunun üzerine daha değişik bir metod takip etmeye başladılar. Bu taktik de 14 Eylül 61 tarihli Hürriyet’te, “Çarşaf Mücadelesi Yeni Bir Safhaya Girdi” başlığıyla duyuruluyordu. Bu safhanın ne olduğu şu şekilde açıklanmaktaydı:
“Kara çarşafa karşı çeşitli yollardan girişilen mücadele bir türlü müspet netice vermediği için, ilgililer şîmdi daha kestirme bir yol tutmuşlardır. Belediye zabıtası, sokakta rastladığı çarşaflıları çevirerek, çarşafın üst kısmını çekip almakta, böylece kadınları bu umacı kılıktan kurtarmağa çalışmaktadır.”
Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş şu zulüm karşısında söyleyecek söz bulamıyoruz. O ihtilâlcilerin hemen tamamı ölüp gitti. Şimdi yaptıklarının hesabını veriyorlar. Ancak onların zihniyeti devam ediyor.
Devrimbazların yaptığını anladık da, samimi, ancak saf Müslümanlara ne oluyor? Onlar niçin çarşafa tuhaf bakıyor? İşte bunu anlamak mümkün değil… [3 Aralık 1993]
Kaynak: Kadınların Siperi ve Kal’ası Tesettür
Burhan Bozgeyik
**********************************
Bugün 4+4+4 adı altında kabul edilen yasaya karşı çıkanlarda yine aynı kafatasçı zihniyet. On yıllar sonra artık çarşaflılar pek nadir kalmış, başörtüleri kuşa çevrilmiş fakat, bu kafatasçılarının o el kadar örtüye bile tahammülleri yok.
Tam da bugün modern tesettürü savunan alengirli bir kaç yazı okumuşken, üzerine şu yürek yakan satırlara tevafuk etmek hayrete şayandır.
Bu mevzu burada bitmez. Devam edeceğiz Biiznillah!
Hâlâ nefes alıyorken, Hak için söylenmedik bir söz kalmamalı! Rabbim dili mühürlü, kalbi mühürlü, kalemi mühürlülerden etmesin bizleri!
Amin, Hakk razı olsun. Hakkı tutup kaldırdığın için.
bende çarşaflıydım ama bu kefereler yüünden çıkardım.[………….biz ona kefere diyoruz bizim evde ismi anılmaz allah mekanını cehennemebu cehile komşu eylesin amin.bizide onun yolunda yürütmesin
Âmin
Çarşaf giymek büyük bir nefis mücadelesi ve belkide bir rütbe olsada Allah a yakın olmak anlamına gelmiyor ne yazıkki..
Yıllar önce hastanede mescide inmek için arkadaş ararken (morgun yanında hastanenin en ücra köşesindeydi) yan yataktaki hastanın yakınınında namaz saatinde telaşe içinde olduğu dikkatimi çekti..Kılığına kıyafetine bakınca fazla ihtimal veremesemde ,konuşunca mescide inmek istediğini anladım..Sohbet ilerleyince teheccüd namazlarını dahi kıldığını ve sürekli kıpırdayan dudaklarının Allah ı zikretmekle meşgul olduğunu anladım..
O an Allah katında onun makamının daha yüksek olduğu kanaatine vardım.
Harabat ehlinihor görme zakir
Defineye malik nice viraneler var..
merhaba, bu kadar yemek siteleri gezmiş biri olarak sitenize hayran kaldım. yaptığınız bütün yemekler, pastalar, hobiler harika. sunum şekliniz, yiyecekleri bir ressam edasında portre yapar gibi süslemeniz ise mükemmel. allah sizden razı olsun. yüreğinizi eminim yaptığınız yiyecekler ve onları süslediğiniz kadardır. bir eleştirim olacak. dininizi yaşarken bunu, yaşatmayı amaçlarken bu kadar sivriliğe örnek olmak dururken ne gerek var. emin olun hiç bir şey yazmasanızda tek bir başörtülü resminiz yeterdi. dini yaşamak bu kadar eleştirel bakmayı gerektirmiyor diğer insanlara. bir hayat kadını, sırf ayakkabısına doldurup, su içemesine vesile oldugu köpek için ona cennet kapısını açılmışken didik didik eleştirmek olmamalı dini yaşamak, yaşatmak. teşekkürler. kolay gelsin efendim.
selamün aleyküm bugün gazetede bir yazı okudum ve paylaşmak istiyorum.bu konuyla alakalı olduğu için buraya yazmak istedim ablacım.”Aynur Tezcan 2009 yılında gribal enfeksiyon sebebiyle fenalaşınca ambulansla istanbul üni.Çapa Tıp Fakültesi Acil bölümüne götürüldü.Ancak burada ambulansı karşılayan uzman doktora.A.S.A’ NIN başörtülü olan Aynur Tezcan’a ve çarşaflı olan annesine hakaret ettiği iddida edilmiş.Doktor ambulans sürücüsüne “niye getiriyorsun bunları,başka yermi yok? diyen doktor 7 saatt boyunca Tezcanı hastane koridorunda bekleterek müdahale etmedi.Sonrasında genç kıza doktor tarafından ön tanıda menenjit ve sepsis teshisi konulmuş.omurilikten sıvı alınması gerekçesiyle zorla dışarı çıkartılmış hasta.Yoğun bakım servisinde yapılması gereken sıvı alma işlemi koridorda sedye üzerinde yapılmış.başı ve ayakları tutulduğu için hastanın kalbi durmuş.yapılan müdahale sonucunda kalbi tekrar çalıştırılsada müdahale geçiktiği için hasta bitkisel hayata girdi.Hastane yetkilileri yer olmadığı bahanesiyle başka hastaneye sevki yapıldı.fakat bir çok hastanede kabul etmedi.Enson esenler hastanesi yoğun bakım servisine götürülen Aynur Tezcan burda 6 ay yattıktan sonra vefat etti.AİLESİ suç duyurusunda bulundu.
*Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ sosyal güvencesi olmayan hastalardan ücret alan yada kabul etmeyen özel hastaneler ya üniversite hastanelerine kapatma cezası dahil birçok ağır cezai müeeyide uygulayacaklaarını söyledi.Mesala bir vatandaşımız acil olarak hastalandı böyle bir hastamız Türkiye2nin neresinde olursa olsun özel hastane,üniversite yada devlet hastanesi farketmez derhal hastaya müdahale edilecek.Ekipmanım yok,doktorum yok almıyorum.demeye hiçbir hastanenin hakkı yoktur.Bu esaslara uymayan hastaneleri hemen şikayette bulunmaya hakkınız var.Böyle şeylere sessiz kalmayalım lütfen.Bir türbanından annenin çarşafından dolayı hasataya insanlık dışı muamele yapılarak canına kastedildi.Devlet hastanelerine giitiğinizde doktorun size bağarmasına terslemesine müsade etmeyin ve hemen şkayet edin…
Kusura bakma Cahide abla bu olaya çok üzüldüm:( bu sitelere bir çok insan girip okuyor.Bilmelerinde faide olduğunu düşünerek yazdım.Selametle.Hakkınızı Helal i hoş edin. lütfen.
Helal olsun canım. En sinir olduğum konulardan biri, doktorun hastaneyi,, öğretmenin okulu, memurun devlet dairesini kendisinin sanması ve insanları azarlamaları. Bir keresinde yok yere beni azarlamaya çalışan bir hemşireye : ” Hastalar olmasa sen olmazdın. Konumunu bil, tavırlarına dikkat et” diye çıkıştım ve diğer hemşire ve doktorlar kesinlikle seslerini çıkaramadılar. Çünkü kimsenin kimseyi haksız yere azarlama, kötü davranma hakkı yok. Yazık ki özellikle tesettürlü hanımlar bu tür muamelelere çok maruz kalıyorlar.Ve sessiz kalmayı yeğliyorlar. Böyle durumlarda asla susulmasına taraf değilim
cahide daha geçenlerde mardindi sanırım doğum sancısı tutmuş kadını muayene sırasında bekletmişler ve kadın bebeği ayakta doğurmuş,bebek yere düşünce beyin travması geçirip ölmüş..insan hayatı bu kadar ucuz olamaz..insanlar hakkını aramayı da bilmeli..kızımın ultrasona girmesi gerekiyordu,herşey güzel başladı,ultrason doktoru su içirin dedi,tamam içrdik sıkştı kızım..normal insan gibi sıkıştığını bilmiyor,başı gerilince gözleri pörtleyince anladık ki sıkıştı..gittim doktora dedim benim hastam engelli,böyle beklerse idrar kendiliğinden boşalıyor,zorlanınca da böbreklere kaçıyor diye..baktım bizi almıyor,1 2 söyleyince adam diklenmeye başladı..ben ne yapayım bekleyin sıranızı diye ..ama dedim bu hastaların önceliği var vede üstelik omurilik felci,onların mesane kontrolü olmadığını sizin daha iyi bilmaniz lazım dedim..baktım oralı olmuyor,bu arada kızım çişini istemdışı yaptı..başhekime çıkıyoruz dedik.beni tehdit mi ediyorsunuz nereye giderseniz gidin dedi..gittik adam odasında yoktu..mecbur tekrar indik..hastalarda anlayışta yok,kimse sırasını vermekte istemiyor,sıramız geldi girdik ama adam bize biz adama kılolduk..hocası da geldi,ona durumu anlattık oda bu hastaların önceliği var dedi..neyse ultrasonla baktı,şimdi götürün çişini yaptırıp getirin dedi.çişini kendi yapamıyor,sonda takmak lazım dedik..aa öylemi ben bilmiyordum felan dedi..neyse işi halledip çıktık..yazık dedim okumuşsun ama cehaletin hala duruyormuş dedim kendimce..inan o kadar üzüldüm ki,sende bu durumu yaşada gör diye beddua ettim ona..sonra eşim sağlık bakanlığına şikayet içeren mail attı..peşine de düşmedik,hala o doktora kinim var ve rabbime havale ediyorum onu..
Yıllar evvel bie ablamız susmayın, yeri geldimi bağırın demişti. Ne kadar doğru söylemiş…
okumakla adam olunmuyor zerdalim, sadece meslek sahibi olunuyor. hoş, bazıları okusa da onu bile olamıyor..