Bir karıncayı kıskanmak nasıl bir duygudur bilir misin? Küçük bir karıncanın dağ gibi yüreğini kıskanmak… Sen bir karınca olsan, alevli bir yangını söndürmeye kalkışır mıydın hiç? Canhıraş ortaya koyar mıydın bedenini? “Ateşi söndüremesem de en azından o yolda ölürüm” deme cesaretini gösterebilir miydin?
Bugüne kadar yürüdüğün yolları düşün. Hiç geriye dönüp baktığın oldu mu? Nasıl izler bırakmışsın geride? İzlerinle gurur duyabilir misin? Senden geriye kalanlardan işe yarar bir şeyler çıkar mı? “İşte ben buyum!” diyebileceğin izlerin var mı?
Yoksa yığınla “ama” ve “çünkü” mü bırakmışsın geride? Yakınmalar, sızlanmalar, bir dolu bahane! Bahanelerini taşıyamayacak kadar az bir zamanın var farkında mısın?
Sen bahanelerini büyütüp ömrünü heba ederken, mevsimler birbirini uğurluyor. Doğanlar kadar ölenlerde çok. Her yeni doğum, senin ölümüne bir adım daha yaklaştığının ifadesi aslında. Kısacık bir yaşam işte! Nuh (a.s) kadar uzun değilki ömrün. O kadar uzun olsa daha mı iyi işler yapardın? Ama’ların olmaz mıydı şimdiki kadar?
Çiçekler açtı, yapraklar soldu, geceler gündüze, gündüzler geceye katıldı. Kimi dağları yüklendi sırtına, kimi bir tüy kadar hafif yaşadı…
Hep trajik sohbetler ettiğin arkadaşlarına kaç kez “zaman ne çabuk geçiyor” dediğini düşün? Kaç kez yapamadıklarından dem vurup yakındın? Hiç yere ağladın, umarsızca geçirdiğin yılların suçunu kaç kişiye yükledin… Ama zamanın yoktu, ama gücün yetmiyordu, işlerin çoktu, çünkü engellerin vardı, “ama insanlar şöyle, ama çevre böyle”, bahane, bahane, bahane!
Ezanlar okundu, selalar verildi, vakitler ardı ardınca geçip gitti. Kimileri huzurda emre amade… Kimi ateşlere uçan pervane…
Oysa ne izler bıraktı birileri şu hayatta. Bir ömre bin ömür sığdıranları düşün. Kısa gibi görünen hayatına, ciltler dolusu tecrübe kazıyanları… Acılarla bezenmiş yılları yiğitçe ağırlayanları, çileyi vakarla uğurlayanları düşün. Gençliği ipek elbiselerle geçtiği halde, ölürken üzerini kapatmayan hırkasıyla ölüme gülümseyen Musab (R.A)ı, İslam bayrağını, kopan kollarına rağmen taşıyan Cafer (R.A)’i düşün… Alnı secdelerde ümmet için ağlayanları, ALLAH için bir ömrü adayanları düşün…
Sızlanacak kadar vaktin yok ki senin. Bahaneler şeytanın oyuncağıdır. Onları bir kenara bırak. Hedefine ulaşamasanda en azından gayret et, çaba göster, kendini Yaradanına ispat et. “Yapabildiklerim bunlar” de, “elimden bu kadarı geliyor” de, “uğraştım didindim, boş durmadım” de.
“Ama” ların ardına sığınma artık!
“Çünkü” lerin maskarası olma!
Cahide Sultan
Bu başlıkta “yasin suresi” çalışılmış, oy ben görmemişim : ) Okuyayım.
Bizimki çalışma değil, çok acemice bir deneme 🙂
33. Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.
34,35. Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar
fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
(Diyanet Meali)
27.ayet Mevdudi tefsiri:
Bu, üstün bir ahlak örneğidir. Kendisini katleden kimselere karşı bu salih insanın içinde hiçbir kin ve kızgınlık olmadığı gibi Allah indinden beddua ve şikâyette bulunarak intikam almayı da düşünmemiştir. Bilakis şimdi de onların iyiliklerini isteyerek, “Keşke kavmim de benim sonumdan haberdar olsaydı. Böylelikle küfürlerinden vazgeçerek hidayete erseler” demiştir. Yani, “Benim hayatımdan değilse bile ölümümden ibret alsınlar”. Bu şerefli insan kendini katleden insanların dahi cehenneme girmelerini arzu etmemektedir. Aksine onların hidayete ermelerini ve cennete kavuşmalarını temenni ediyor. Bu kimse hakkında Rasûlullah (s.a) şöyle demiştir. “Bu şahıs kavmi için hayatı boyunca da, ölümünden sonra da hep iyilik istemiştir.”
Abla bende bu akşam kardan dolayı annemdeyim, okudum ama diyanet vakfı mealini. Ben mealinin bazı ayetlerini çok anlayamadım 🙁 tefsirde mi okuyayım.
Canım kuranmeali.org sitesinden bütün mealleri okuyabilirsin. Tefsirdende okuyabilirsin.
selamün aleyküm herkese,
yasin suresi mekke döneminin ortalarında yada sonlarına doğru nazil olmuştur.efendimizi yalanlayan,inkar eden ,onunla alay eden ve ona zulüm eden mekkeli müşriklerin durumları ve onları bekleyen sondan bahsedilmiştir.tevhid,ahiret ve risalet hakkında çeşitli deliller ortaya konmuştur.
8. ayet:”biz onların boyunlarına kelepçeler(halkalar) geçirmişiz,onlar çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı gözleri aşağı somurtmaktadırlar.”
bu ayeti okuduğumda hiç üzerime alınmazdım.ALLAH’ı inkar eden kişiler gelirdi ilk aklıma.biraz düşününce çevremde bu dünyaya tamamen kapılmış olan,ahireti hiç düşünmeyen hatta acaba ahirete inanıyorlar mı ? diye düşündüren insanlar gelirdi.elmalılı tevsirini okuyana kadar.elmalılı bu kelepçeleri çağdaş medeniyetin boyun bağlarına benzetiyor.nedir bu boyunbağları?
1.ferdin yaradılış kabiliyetini yanlış hedeflere sevk eden toplum baskısının kötü sıkıntıları
2.batıl itikatlar
3.çirkin alışkanlıklar ,kötü huylar
4.taklid,taasub,nefsin arzuları gibi küfür ve günahlardan hoşlandırıp imandan kaçındıran fena huylar ve durumlar,
ve sonunda nefislerin bunlara alıştırıla alıştırıla değişmez hale getirilmiş olması.
şimdi düşünüyorum da acaba benim boynumda bu halkalardan hiç mi yok?ben de bazen” acaba çevre ne der” diye düşünüyorum..nefsim bana da kötü şeyler fısıldıyor.terk etmeye çalıştığım ve büyük ölçüde başarılı olduğum gıybet etmek,tv de gereksiz şeyler seyrederek zamanımı boşa harcamak gibi kötü alışkanlıklarım zaman zaman depreşiyor.tek tek bakıldığında pek çok kişi için masum sayılabilecek bu şeyler aslında imanımdan çalıyor.iman azalıp çoğalabilen birşeymiş.yani iman doğrusu diye birşey düşünsek bu doğrunu iki ucu açık.sonsuza kadar gider.işte bu halkalar beni bu iman doğrusunda sıfıra yaklaştıran şeyler diye düşünüyorum.yani bizleri sıratı mustakimden uzaklaştıran minik şeyler.ufak ufak ta olsa bu yoldan uzaklaşmak ve bu yolda ilerlemek bizim elimizde.şimdi dua ederken ALLAH’ım beni bu kelepçelerden kurtar ve koru diye dua ediyorum.inşallah hepimiz kendimizi bu kelepçelerden korumayı başarırız.
38- Güneş de, bir âyettir. Yani gece ve gündüzün sebebi gibi görünen güneş de Allah’ın kudretine bir delildir. Kendisi için takdir edilen bir müstekar için cereyan ediyor (akıp gidiyor). Güneşin bu akışının yalnız mekanda hareketi diye anlamamalı, mekan ve zamanla ilgili bütün eserleri ve durumlarıyla varlık âleminde sürüp gitmesi mânâsına anlamalıdır. Mesela ışık ve ısı yayması da onun bir cereyanı (akışı)dır.
MÜSTEKARR: Mimli masdar, ismi zaman, ismi mekan olabildiği, da birkaç mânâya geldiği için, bu ifade birçok mânâlara uygundur.
Birincisi: Güneş kendisi için takdir ve tahsis edilmiş ve istikrar sebebiyle, yani sabit bir karar, düzenli bir kanun ile cereyan eder. Hesapsız, başı boş, kör bir tesadüf ile değil.
İkincisi: Bir istikrar için, yani kendi âleminde bir karar ve ölçü meydana getirmek hikmet ve gayesiyle yahut sonunda bir sükunete erip durmak için cereyan ediyor (akıp gidiyor).
Üçüncüsü: İsmi zaman olduğuna göre kendine mahsus bir istikrar zamanı için, yani duracağı bir vakte, belirli bir zamana kadar cereyan eder ki, bu vakit, “Güneş toplanıp dürüldüğü zaman.” (Tekvir, 81/1) ifadesindeki vakittir.
Dördüncüsü: İsmi mekan olduğuna göre, kendine özgü bir istikrar yerine mahsus, yani yerinde sabit olarak cereyan eder, kendi ekseninde döner yahut kendisinin karargahı olan âlemin menfaatleri için cereyan eder. Bu mânâda vatana hizmet için bir teşvik de vardır. Nihayet birinci “ilâ” mânâsına olmak üzere şu mânâ da vardır: Kendisi için bir istikrar noktasına doğru gitmektedir. Tatbiki, birkaç şekilde açıklamaya muhtemel bulunan bu mânâya göre, güneşin diğer bir merkeze doğru hareket etmekte bulunduğu da anlaşılabiliyor. Nitekim bir hadis-i şerifte de “Güneşin istikrar yeri Arş’ın altındadır.” diye rivayet edilmiştir.
İşte o, şaşırtıcı cereyan o azîz ve alîm olan Allah’ın takdiridir. Yani kudretiyle her şeye galib ve hakim ve ilmiyle her şeyi kuşatmış olan ve sana Kur’ân’ı indirip doğru yolu gösteren Allah’ın takdiri, yani bütün sınırlarını ve genişliklerini bilip biçmesiyledir. Yoksa ne yaptığını bilmez, kör bir tabiatın eseri değil, bizzat ezelî bir müessir (etken) hiç değildir.
Çok çok fazla etkilendim; Sabah işe koyulmak için yola çıktığımız da, muhteşem bir kar yağışı vardı lapa lapa, ama güneşte bir yerden görünüyor, pırıldıyor, o muhteşem beyazlığı nasıl da ışıl ışıl yakıyordu göz kamaştırıcı idi herşey Rabbime Hamdolsun..O soğuk havada birazcık da olsa sağdan soldan bulutların arasından görünüp biz insanoğlunu ısıtmaya çalışıyordu..O görevini her şart ve koşulda yerine getiriyordu ezelden beri ve toplanıp dürülünceye kadar da yerine getirecek ..Ya biz!! Biz kulların ey Allahım neler yapıyoruz, görevlerimizi nasıl da ihmal ediyoruz..Bugün yorgunum,hastayım, dur aman yarın yaparım, dur bir saat sonra ay iki saat sonra deyip nasılda ibadetlerimizi, nasılda asıl vazifelerimizi erteliyoruz ..Oysa ki güneşe bir bakın, hiç bugün canım istemiyor doğmayacağım diyormu,hastayım ben başım ağrıyor doğmayacağım bugün , haydi vazgeçtim, canım istemiyor bu akşam da batmayım dediğini gören duyan oldumu hiç?
“Toplanıp dürülünceye” kadar Yüce Rabbimin ona vermiş olduğu görevi salise şaşmadan yerine getiriyor..
Vahh bizlere, vah! Vaktimiz her saniye ile geçiyor, süremiz doluyor. Farkındamıyız peki? Değiliz. Hep yarın, hep yarın diyoruz..
Hangi yarın, ya yarın yoksa bizim için..
Cahide kardeşim, Allah senden razı olsun. Vesile oluyorsun bizlere.Yolun hep açık olsun inşALLAH..
KURAN’I KERİM TEFSİRİ
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)’dan istifade edilmiştir..
İbn Kesir tefsiri 33-34-35-36.ayetler:”ÖLÜ TOPRAK” Allah Teala buyuruyor ki:”Ölü toprak onlar için bir ayettir.”yaratıcının varlığına,tam olan kudretine ve ölüleri diriltmesine delildir.Toprak kaskatı kesilerek otsuz kalıp öldüğü zaman,Allah teala onun üzerine suyu indirir de toprak sarsılır ve yemyeşil olur.Her çiftten göz alıcı çeşitler yetiştirir.Bu sebeple ayetin devamında ”Biz,onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık,ondan yemektedirler.”buyuruyor.Yani onu,kendileri ve hayvanları için bir rızık kıldık,demektedir.”Ve orada hurmadan.üzümdenlerden bahçeler var ettik.Orada pınarlar fışkırttık.”Toprağın üzerinde muhtelif yerlerde akıp giden ırmaklar var ettik.Toprağın ürünlerinden yemek için o ırmaklara ihtiyaçları vardır.Allah Teala bitkileri var etmekle,yaratıklarına lütuf ve in’amda bulunduğu için meyvelerin çeşitlerini ve sınıflarını da onlara atfediyor.”ki ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler.”Bütün bunlar Allah’ın kendilerine olan rahmetinin eseridir.Yoksa kendi gayret ve yorulmalarıyla,kuvvet ve kudretlerinin sonucu değildir.İbn Abbas Katade böyle der.Bunun için ayetin sonunda ”Hala şükretmezler mi?” buyuruyor.Allah’ın kendilerine sayıya ve hesaba gelmez bunca nimetleri ihsan etmesine karşılık,onlar hala Allah’a şükretmezler mi?”Yerin bitirdiklerinden,kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden,bütün çiftleri yaratanı tenzih ederiz.”Bitkilerden meyvelerden ve tahıllardan.Kendilerini erkek ve dişi olarak yaratmış olmasından ve daha Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği çeşitli yaratıkları yaratanı tenzih ederiz.Nitekim Allah Teala Zariyat suresinde şöyle buyurur:”Her şeyden çiftler yarattık ki öğüt alasanız.”(Zariyat,49).
İbn Kesir tefsiri 26-27-28-29-30-31 ve 32.ayetler:İbn Abbas der ki:Hayatında kavmine;”Ey kavmim gönderilmiş bulunan elçilere uyun.”diyerek öğüt vermişti.Öldükten sonra da”Keşki kavmim bilir olsaydı,Rabbımın beni bağişladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını.”diyerek nasihat etmiştir.ibn Ebu Hatim böyle rivayet eder.Süfyan es-Sevri,Asım el-Ahvel ile Ebu Miclez’den nakleder ki;o”Rabbımın beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını”kavlini şöyle tefsir etmiştir:Rabbıma iman edip peygamberlerini doğrulamamdan dolayı bana verdiği lütufları.Maksad şudur:Eğer onlar kendisinin eriştiği nimet,sevab ve güzel mükafatı bilmiş olsalardı,bu onları peygamberlere uymaya sevkeder ve böylece hidayete erenlerden olurlardı.Allah ona rahmet etsin ve kendisinden razı olsun,o kavmini hidayete getirmek için çok istekliydi.”Ondan sonra kavminin üzerine gökten hiç bir ordu indirmedik,zaten indirecek te değildik.”Allah Teala onu öldürmelerinden sonra kavmine gazap ederek,onlardan intikam aldığını haber veriyor.onlar Allah’ın elçisini yalanlamışlar ve dostunu öldürmüşlerdi.Ayrıca bildiriyor ki;onları helak etmek için meleklerden ordular göndermeye gerek duymamış,iş çok daha basit bir şekilde tamamlanmıştı.”Sadece tek bir çığlık oldu.Ve onlar hemen sönüp gittiler.”Abdullah İbn Mes’ud demiş ki:Allah o kralı ve Antakya halkını helak etti de,yeryüzünden silinip gittiler,arkalarından arta kalan hiç bir şey kalmadı.Ali İbn Ebu Talha,Abdullah İbn Abbas’tan nakleder ki;o”Yazıklar olsun kullara”kavlinden maksad;vay o kullara demektir.Katade ise yazıklar olsun şu kulların kendilerine ki Allah’ın emrini yitirmişler ve Allah’ın yanından uzaklaşmışlardı.”Kendilerine bir peygamber gelmeye dursun onu hemen alaya alırlardı.”Onu yalanlarlar alaya alırlar ve Hakk tarafından gönderilmiş olmasını inkar ederler.”Görmüyorlar mı ki,kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik.Ve onlar bir daha kendilerine dönemezler”peygamberleri yalanlayanların nasıl helak edildiklerinden ibret almıyorlar mı?Onların bir daha dünyaya dönüşlerinin imkansız oluğundan öğüt almıyorlar mı?Onların facir ve cahillerinden birçoklarının”Hayat,ancak bu dünyadakidir.Ölürüz,yaşarız.”(Mü’minun,37)dedikleri gibi olmadığını anlamıyorlar mı?”Hepsi de muhakkak toptan huzurumuza getiriliceklerdir.”Geçmiş ve gelecek bütün milletler kıyamet günü Allah Azze ve Celle’nin huzurunda toplanacaklardır.Allah da onlara amellerine göre ceza verecek hayırsa hayır,şer ise şer ile karşılıklarını ödeyecektir.Bu ayetin anlamı Hud suresindeki şu ayet gibidir:”Hiç şüphe yok ki Rabbın herkese amellerinin karşılığını tamamen ödeyecektir.Muhakkak ki o,yaptıklarınızdan haberdardır.”(Hud,111).
18-19-20-21-22-23-24-25.ayetlerin tefsiri:Bu sırada kasaba halkı onlara dediler ki:”Doğrusu.sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık.”Sizin vasıtanızla bizim hayatımız için iyilikler olacağını görmüyoruz.Katade de der ki:Onlar bize bir kötülük ulaşırsa bu,sizin yüzünüzdendir demişlerdi.”Vazgeçmezseniz andolsun ki sizi taşlayacağız.”Ve bizden size,elim bir azab dokunacaktır.”Çok şiddetli bir ceza gelecektir.Elçileri onlara dediler ki:”Uğursuzluğunuz sizinledir.”Uğursuzluğunuz sizin üzerinize geri döndürülmüştür.Katade ve Vehb İbn Münebbih bu ayete şöyle mana vermişlerdir:Sizin yaptıklarınız sizinle beraberdir.”Size öğüt verildi diye mi?Hayır siz,çok aşırı giden bir kavimsiniz.”Biz size öğüt verip Allah’ın birliğine çağırdığımız ve O’na samimiyetle kulluğu emrettiğimiz için mi bizi bu sözlerle karşılıyor,tehdidle mukabele ediyorsunuz?”Hayır,siz,çok aşırı giden bir kavimsiniz.”Katade,bu ayete şöyle mana vermiştir:Bizim size Allah adına öğüt verdiğimiz için mi siz bizde uğursuzluk olduğunu söylüyorsunuz?Hayır siz çok aşırı giden bir kavimsiniz. İbn İshak,İbn Abbas,Ka’b el-Ahbar Vehb ibn Münebbih’ten kendisine nakledildiğine göre şöyle demiştir:Kasaba halkı peygamberlerini öldürmek istediler.Şehrin ötebaşından bir adam koşarak gelip kavminin yaptıklarına karşılık peygamberlere yardım etmek istedi.Dediler ki:Bunun adı Habib idi.ip yapar.hastalıklı bir adam idi.Cüzzama yakalanmıştı.Çok sadaka verirdi.Doğru görüşlüydü ve kazancının yarısını fakirlere dağıtırdı.”Ey kavmim ,gönderilmiş bulunan elçilere uyun.”Kavmini kendilerine gelen elçilere uymaya teşvik ediyor ve devamla:”Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun.”diyor.Peygamberliğinden dolayı sizden bir ücret istemeyenlere uyun.”Onlar hidayete erdirilmişlerdir.”Allah’a şirk koşmaksızın ibadet etmeye davet ettikleri için onlar hidayete erdirilmişlerdir.”Ben,beni yaratmış olana neden kulluk etmeyeyim?”Yalnız naşına beni yaratmış olan ve ortağı bulunmayana samimiyetle ibadet etmemi engelleyecek ne var ki?”Siz de O’na döndürüleceksiniz.”Kıyamet günü O’na döndürüleceksiniz ve O,amellerinize göre sizi cezalandıracaktır.Hayır ise hayır,şer ise şer olarak karşılık göreceksiniz.”Ben,O’ndan başka tanrılar mı edinirim?”Buradaki istifham uyarı ve tevbih istifhamıdır.”Eğer Rahman bana bir zarar vermek isterse;onların şefaati bana hiç bir fayda sağlamaz ve beni kurtaramaz da.”Sizin ibadet ettiğiniz şu tanrılar var ya,Allah’tan başka hiç bir konuda bir şeye sahip değildirler.eğer Allah benim için bir kötülük murad edecek olursa ”onu O’ndan başka kaldıracak bir kimse yoktur.”(Yunus,107)Şu putlar benden onu alıkoyamazlar ve beni o kötülükten kurtaramazlar.”O takdirde ben de gerçekten apaçık bir sapıklık içerisinde olurum.”Eğer Allah’tan başka o putları ilah edinirsem ben de sapıklık içerisinde olurum.”Şüphesiz ki ben,Rabbınıza inandım.artık beni dinleyin.”İbn Abbas,Ka’b veVehb İbn Münebbih’ten İbn ishak’tan nakledildiğine göre o kişi böyle deyince üzerine saldırmışlar ve onu öldürmüşler.Onu koruyacak kimse de yoktu.Katade der ki:Onu taşla recmettiler.Bu sırada o;”Allah’ım,kavmimi hidayete erdir,çünkü onlar kendisini sıkıştırıp öldürdüler.Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun.
kuzum yeni uyudu:(((
bi bakayım dedim..
tamda ruh hal,me uygun çok hoş bir yazı olmuş abla..
gönlüne kalemine sağlık ablacımmm
Tefsir nedir?
Sual: Tefsir ne demektir?
CEVAP
Tefsir, kelam-ı ilahiden murad-ı ilahiyi anlamak demektir.
Tefsir için gereken 15 ana ilimden birisi (Kalb ilmi)dir. Allahü teâlânın rasih ilimli âlimlere vasıtasız olarak ihsan ettiği bu kalb ilmine Mevhibe de denir. Bir kimse diğer 14 ilmi bilse, mevhibeye sahip olmazsa tefsiri muteber olmaz. Yaptığı tefsir kendi görüşü olduğundan Cehennemde azaba düçar olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur’andan kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran kâfirdir!) [Mektubat-ı Rabbani]
Yani kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile meşru yoldan çıkarmadığı için hata olur. Verdiği mana yanlış ise imanı gider.
Kur’an-ı kerim, hiçbir dile, hatta Arapçaya bile tercüme edilemez. Her hangi bir şiirin kendi diline bile tam olarak tercümesine imkan yoktur. Hadis-i şeriflerde de durum aynıdır. Hadis kitaplarından hadis nakletmek için hadis âlimlerinden icazet almak gerekir. (Berika c.1)
Hadis-i şerifleri ve âyet-i kerimeleri, hadis kitaplarından ve Kur’an-ı kerimden değil, hakiki İslam âlimlerinin kitaplarından nakletmelidir. Mesela, (İhya’daki hadis-i şerifte) veya (Mektubat’ta bildirilen âyet-i kerimede buyuruluyor ki…) diyerek nakletmek gerekir.
Peygamber efendimiz bir gün, bir âyetin manasını Hazret-i Ebu Bekir’e anlatırken, orada bulunan Hazret-i Ömer, yapılan izahtan hiçbir şey anlamamıştır. Halbuki hadis-i şerifte (Eğer benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu) buyuruldu. Böyle yüksek olduğu ve arabiyi çok iyi bildiği halde, Hazret-i Ömer Kur’an-ı kerimi değil, tefsirini bile anlayamadı. Kur’an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Hadis-i şerifler Kur’an-ı kerimi, mezhep imamları hadis-i şerifleri, İslam âlimleri de mezhep imamlarının sözlerini açıklamışlardır. Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğu, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağı, zekat nisabı, orucun ve haccın farzları ile hukuk bilgileri açıkça bildirilmemiştir.
Fıkıh bilgilerini, İslam âlimleri, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkarmışlardır. Bu bilgiler ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkıh kitapları varken, din bilgilerini tefsirlerden öğrenmeye kalkışmak nafile ibadet olur. Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nafile olan tefsir okumak caiz değildir. Zaten müctehid olmayanların, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkansızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mana çıkardıkları için sapıtmışlardır. Âlimler sapıtınca, âlim olmayanların tefsir, okuması felaket olur. (Hadika)
Türkiye’de Kur’an tercümesi modası, Misak adında bir Ermeni tarafından başlatılmıştır. Gençlerin önüne Kur’an tercümelerini sürerek, “Öz Türkçe Kur’an okuyunuz, yabancı dil olan Arapça Kur’anı okumayınız!” demesi bu millete ihanetten başka bir şey değildir.
Kur’an-ı kerim Tercümeleri Sempozyumu’nda 1500’den fazla Kur’an-ı kerim tercümesi incelenmiş birbirini tutmayan hükümler görülmüştür. Bunun hakiki sebebi, naklin esas alınmayışıdır. Kur’an-ı kerimin hakiki manasını öğrenmek isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır.
13,14,15,16,17.ayetlerin tefsiri:(O Kasaba Halkı) Allah Teala buyuruyor ki:Ey Muhammed,seni yalanlayan kavmine”Misal olarak şu kasaba halkını anlat:Hani oraya elçiler gelmişlerdi.”İbn İshak,İbn Abbas’tan,Ka’b el Ahbar’dan, Vehb İbn Münebbih’ten kendisine aktarıldığına göre bu kasabanın Antakya şehri olduğunu söylemiştir.Buranın Antihas İbn Antihas denilen bir kralı varmış.Burada putlara tapılırmış.Allah,oraya üç peygamber göndermiş.Bunlar Sadık,Saduk ve Şelum isimlerini taşıyorlarmış.Antakya halkı onları yalanlamışlar.Büreyde İbn Husayb,İkrime,Katade ve Zühri de bu kasabanın Antakya olduğunu zikretmişlerdir.”Hani onlara iki elçi göndermiştik de bunları yalanlamışlardı.”Yalanlamaya koyulunca”Bunun üzerine Biz de üçüncüsüyle desteklemiştik.”İbn Cüreyc,Vehb İbn Süleyman kanalıyla Şu’ayb el Cübbai’nin şöyle dediğini bildirdi:İlk gönderilen iki elçinin adı;Şem’ün ve Yuhanna idi.Üçüncünün adı ise Bols idi.Kasaba da Antakya idi.”Onlar da:Siz ancak bizim gibi birer insansınız,demişlerdi.”Siz beşer,biz beşer,bize neden vahiy gelmiyor da size vahiy gönderiliyor?demişlerdi.Eğer siz elçi olsaydınız,melek olurdunuz,insan olmazdınız,demişlerdi.Bu peygamberleri yalanlayan her ümmetin benzer durumudur.”Onlar Rabbimiz bilir ki biz,muhakkak size gönderilmiş elçileriz,dediler.”Kendilerine gönderilen üç peygamber de;Allah bilir ki biz,size O’nun tarafından gönderilmiş peygamberleriz.eğer yalan söylemiş olsaydık Allah en ağır biçimde intikam alırdı.Fakat Allah bizi yüceltecek ve sizin üzerinize hakim kılacaktır.Akıbetin kimin olacağını yakında bileceksiniz diyerek cevap vermişlerdi.”Bize düşen,sadece apaçık tebliğdir.”Onlar derler ki:Bizim üzerimize düşen,sadece bizim size peygamber olarak gönderildiğimiz şeyleri tebliğ etmemizdir.Eğer siz itaat ederseniz bahtiyar olur,dünya ve ahirette mutluluğa kavuşursunuz.Davetimize icabet etmezseniz,bunun akıbetini ilerde bileceksiniz.Allah en iyi sini bilendir.
Ne iyi bir evlat olabildim.
Ne iyi bir arkadaş olabildim.
Ne iyi bir kardeş olabildim.
Ne iyi bir eş olabildim. Ne iyi bir anne olabildim. En fenası da ne iyi bir kul olabildim.
Hepimizin eksikleri var. Bazen yattığımda huzursuzluğumdan uyuyamadığım oluyor. Günahlar, hatalar içini sızlatmalı insanın. Kendini tam saymak en büyük felaket. Rabbimizin mağfiretine sığınıyoruz. Yoksa sığınacak başka kapı mı var?
Hazreti Safii, ilimden ne anladigini su altin cumlesiyle aciklamistir; Ilim ogrenilen degil yasanandir.Yasanmayan ilim, gecmeyen para gibidir. Sahibine hic faydasi olmaz. Sadece bilgim var diye gururlanmasina sebeb olur o kadar….
Bu alttaki mesaj Hazreti Safii den nakledilir.
Her sabah uyandığımda:
1)Rabbim benden farzlarını istiyor
2)Resulullah benden sünnetini istiyor
3)Aile çoluk çocuk günlük masrafını istiyor
4)Nefis kendine tabi olmamı istiyor
5)Şeytan arkasından gitmemi istiyor
6)Kiramen katibin melekleri iyi şey yazdırmamı istiyor
7)Geçen günler ihtiyarlanmamı istiyor
8)Son olarak da Hazreti Azrail hazır olmamı istiyor.
Bu sabah defterime aldigim notlara bakarken okudum bende cok onceden not almisin bu guzel mesaji, ALLAH razi olsun hazreti Safiden. tekrar Nalan hanima tesekkur ediyorum bu paylasimi icin.
Yasin suresinin mealini surekli okumaya calisiyorumki belligime yerlessin vede paylasimlari sabirsizlikla bekliyorum.selametle…
Cahidecim Bizlere böyle fırsat verdiğin için tekrar Allah razı olsun.İbn Kesir tefsirinden devam edelim.8,9,10,11,12.ayetler:Afvi,İbn Abbas’tan naklen”DoğrusuBiz;onların boyunlarına,çenelerine kadar varan demir halkalar geçirdik.”kavli hakkında şöyle denmiştir:Bu ayet Allah Teala nın”Elini de boynuna yapışık tutma”(İsra ,29)kavli gibidir.Yani elleri boyunlarına bağlanmış ve artık onun iyilikle açmaya güçleri yetmez,demektir.”Önlerinden bir sed ve arkalarından da bir sed çekmişizdir.”Mücahid;hakkı önleyen bir engel demiştir.Onlar önlerinden ve arkalarından engellendikleri için haktan tereddüt ederler.Katade ise bu sedlerin sapıklıklar olduğunu bildirir.”Gözlerini perdelemişizdir.”Gözlerini hakka karşı örtmüşüzdür.”Bu yüzden artık göremezler.”Hayırdan faydalanıp da hakka doğru yol bulamazlar.Abdurrahman İbn Zeyd İbn Eslem de der ki:Allah onlarla İslam ve iman arasına bu seddi germiştir.Dolayısıyla onlar islama teslim olamazlar.Muhammed İbn İshak der ki:Bize Yezid İbn Ziyad Muhammed İbn Ka’b’ın şöyle dediğini nakletti:Halkın oturduğu bir sırada ebu Cehil dedi ki:Siz kendisine uyduğunuz takdirde Muhammed sizin krallar olacağınızı iddia ediyor.Öldüğünüz zaman tekrar dirileceğinizi öne sürüyor.Ürdün bahçelerinden daha güzel bahçelerinizin olacağını söylüyor.Ona muhalefet ettiğiniz zaman da bütün bunlardan alıkonacağınızı,öldükten sonra dirilip cehennemde azap göreceğinizi haber veriyor.Bu sırada Hz.Peygamber(s.a.v)çıkageldi elinde bir avuç toprak vardı.Allah Teala onların gözlerini kapadı,rasulullah(s.a)o toprağı başlarının üzerinden serpiyor ve Yasin suresinin baştarafını okuyordu:”Ya-sin,Kur-an’ı hakim’e andolsun ki…”nihayet ”Önlerinden bir sed ve arkalarından da bir sed çekmişizdir.Gözlerini perdelemişizdir.Bu yüzden artık göremezler.” ayetine gelince;Rasulullah(s.a.)ihtiyacını gidermek için çıkıp gitti.Onlar Hz.Peygamberin gireceği kapıdan çıkmasını hala bekleyeduruyorlardı.Sonra bir başkası çıktı ve;ne bekliyorsunuz?dedi.Onlar Muhammed’i bekliyoruz,dediler.O da,Muhammed buradan çıktı,dedi.Hepinizin başına toprak serpti,sonra da ihtiyacını gidermek için çıktı gitti,dedi.Onlardan her biri başındaki toprağı silkelemeye koyuldu.”Onları ister korkut ister korkutma;onlar için birdir,iman etmezler.”Allah Teala onların aleyhinde sapıklık mührünü basmıştır.Uyarman onlara hiçbir fayda sağlamaz ve bundan etkilenmezler.”Sen ancak zikre ittiba eden ve göremeden Rahman’dan korkanı uyarırsın.”Senin uyarın ancak Kur’an-ı Azim’e uyan mü’minlere fayda sağlar.Onlar Allah’tan başka kimsenin görmediği yerde Allah’tan korkarlar ve Allah’ın kendini gözlediğini ve yaptıklarını bildiğini kabul ederler.”Artık ona bir mağfiret ve yüce bir mükafatı müjdele.”Günahlarının bağışlanmasını,güzel ve büyük mükafatı müjdele.Sonra Allah Teala buyuruyor ki:”Şüphesiz ki ölüleri Biz diriltiriz Biz.”Kıyamet gününde.Bu ayette aynı zamanda Allah Teala’nın kalpleri delaletle sönmüş bulunan kafirlerden dilediğini dirilterek hakka,hidayet edeceğine işaret vardır.Nitekim kalplerin kararmasından söz eden ayet-i kerime’nin devamında da şöyle buyurmaktadır:”Bilin ki;muhakkak Allah,ölümünden sonra yeryüzünü diriltir.Doğrusu Biz,size akledesiniz diye ayetleri açıkladık.”(Hadid,17).”İşlediklerini ve geride bıraktıklarını Biz yazarız.”İşledikleri amelleri Biz yazarız.”.”Geride bıraktıkları”kavli üzerinde iki ayrı görüş vardır:Birincisi,onların bizzat kendilerinin yaptıkları amelleri Biz yazarız ve öldükten sonra bıraktıkları izleri de kaydeder ve buna göre mükafatlandırırız.eğer bıraktıkları eserler hayır ise;hayır ile,şer ise;şer ile onları cezalandırırız.Nitekim Rasulullah(s.a.)buyurur ki:Kim İslam’da güzel bir sünnet koyarsa.Onun mükafatı ve kendisinden sonra onunla amel edenin mükafatı onların ecirlerinden hiç bir şey eksiltmeksizin onun üzerine yazılır.Bu hadisi Müslim Şu’be kanalıyla…Cerir İbn Abdullah el-Beceli’den nakleder ve uzun olarak kaydettikten sonra bu ayet i kerime’yi zikreder.Bir başka hadis te Müslim’in Sahih’inde ebu Hureyre’den nakledilen şu hadistir ki;Rasulullah(s.a.)şöyle buyurur:İnsan öldüğü zaman;onun ameli kesilir.Ancak üç şey müstesnadır:Cari olan bir sadaka,yararlanılan bir ilim ve kişiye dua eden salih bir evlad.
cahide hanım bende face hesabımı kapattım cahilce hareket ettiğimi geçte olsa sizin söylemleriniz sayesinde başardım ALLAH ım herkese doğru yolu göstersin inşaALLAH
cahide abla paylaşımlarınızı çok beğeniyorum . bende aranıza yeni katıldım …
Hoşgeldin canım 🙂