kokoshabla deodorant

Kaç Süslü Teyze Bir Anne Eder?

30 yaşında evlendi. 5 yıl sonra  bir çocuğu oldu. Çocuk 1 yaşına geldi. Doğum izni bitti. Kariyerine devam etmesi lazımdı. Onca yıl çalışıp çabalamıştı. Emeklerini heba edemezdi. Çok acil bir kreş araştırmasına girdi. Onlarca kreş içinden hangisini seçseydi acaba? Çalışma saatlerine uyması lazımdı. Sınıflar kaç kişilikti? Kaç öğün yemek vardı? Sınıflar sıcak mıydı? Hafta sonu eşiyle bir yemeğe gidecek olsa mesela, çocuğu kreşe bir kaç saatliğine bırakabilir miydi?

Ona sordu, buna sordu ama evladına sormadı…

26 yaşında ev hanımıydı. İlk çocuğu 3 yaşındayken, ikinci çocuğu doğdu. Dışarda çalışmıyordu ama ilk çocuğa vakit ayıramıyordu. Evin işi bitmiyordu. Çocuk kendisine daha bir düşkün olmuştu sanki. Kardeşini kıskanıyordu. Bütün gün onlarla ilgileniyordu. Yaptığı temizlik bile kendini göstermiyordu. Arkadaş toplantılarıda sekteye uğramıştı. Ne oturduğundan, ne konuştuğundan bir şey anlamıyordu. İlk çocuğu kreşe verse rahatlıyacaktı. Bütün gün faal olan bir kreş bulmalıydı.

Eşe sordu, dosta sordu ama çocuğuna sormadı…

Sosyal bir derneğin faal  üyesiydi. Çocuğu doğduktan sonra eve kapanmak ona çok zor gelmişti.  Çeşitli organizasyonlarda o hep başroldeydi. Tanınan ve aranan biriydi. Geniş bir çevreye sahipti. Evet bir müddet evde olmak zorundaydı. Ama yıllarca buna katlanamazdı. Annesi yakında değildi, kayın validesine güvenmiyordu. Çocuk biraz kendini toparlayıp ayaklanınca kreşe vermek şarttı.

Pedagoga sordu, psikologa  sordu, ama çocuğuna sormadı…

Dini değerlerine çok bağlı bir hanımdı. Haftanın en az beş günü katıldığı sohbetler, tefsir, siyer dersleri, Arapça, Osmanlıca kursları vardı. Müslüman bir hanım kendisini yetiştirmeli, ilmine ilim katmalıydı. Sıkça yapılan hayır kermeslerine katkıları büyüktü. Bir çok kapıyı çalar bilfiil yardım toplardı. Bebeğinin emzirme süresini yoğun temposundan dolayı tamamlayamamıştı. Sohbetlerde çocuk kabul etmiyorlar, kabul etseler bile çocuk sıkılıyor, ağlıyor durmuyordu. Şöyle çocuğa bakacak, hemde  islami  eğitim verecek bir kreş bulsaydı ne iyi olurdu. Kuran öğrenirdi çocuk. Birazda Esma-ul hüsna… Ve vicdanını sükuna erdirecek bir dolu şey…

Kitaplara sordu, hocalara sordu, ama çocuğuna sormadı…

Henüz cümlelere yetecek kadar kelimeleri olmayan küçücük bir çocuktu. En çok “Anne” demeyi severdi. En iyi bildiği kelimede oydu zaten. Bir sabah kimseye anlatamayacağı, büyüklerin asla göremeyeceği renkli rüyasından dürtüklenerek uyandırıldığı zamanda, “Ne oluyor?” demeye kelimeleri yetmemişti. Annesi niçin böyle aceleciydi? O hızlı tempo içersinde söylenen bir kaç süslü söz neden çocuğu rahatlatmamıştı?

Aceleyle ağzına sokuşturulan bir kaç lokmayı hiç yemek istememişti. Yüzü yıkandı, saçı düzeltildi. Cici kıyafetler giydirdi annesi. Dışarıdan bir korna sesi geliyordu. Annesi merdivenlerden koşar adımlarla indirdi onu. Kapının önünde büyükçe bir araba duruyordu. Tıpkı büyük bir oyuncak gibiydi. Annesinin yüzüne gülümseyerek baktı ve  “Attaaa!” dedi. “Evet” diyordu annesi, “attaya gidiyorsun”. Arabanın içinden çıkan süslü bir teyze kollarını uzattı. “Hadi gel bakalım” dedi. Annesinin kollarından koparılarak alındı sanki. Annesi el sallıyor “by, by” diyordu. Hayır! Bu atta olamazdı. Attalar hep mutlu etmişti onu. Annesi yanında olur, sıcağını hissettirirdi ona. Arada bir kızsa bile yine gider huzuru annesinde bulurdu…

Yol boyunca çok ağlamıştı. Sürekli “Tamam sus artık” demişti süslü teyze. Daha önce hiç görmediği bir yere götürdüler. İçeride bir sürü tanımadığı çocuk vardı. Bir çok da oyuncak… Ama annesi neden yoktu? Sevdiği oyuncaklar, dişlediği bez topu, ayıcığı, kendi yatağı, anne sıcağı… Annesizliğini ona bildiği kelimelerle kim izah edebilirdi?

Ağlaması dursa da içlenip dudak bükmeleri akşama kadar devam etti. Süslü teyze devamlı şöyle yap, böyle yap diyordu. Çok sıkılmıştı…üç gün, beş gün… ne zaman bitecek demeye de yetmedi kelimeleri. “Evimi istiyorum”, “annemi istiyorum”, “gitmem bir daha!” diyemedi. Gözyaşlarına sığdırdığı feryatlarını kim anlayabilirdi?

Babası anlamadı, annesi anlamadı, süslü teyze anlamadı dilinden…

Bir çocuk ne zaman ayrılmak isterdi annesinden? Her sabah kan uykudan uyandırılıp, ağlayarak annesinden ayrılmaya kaç ay, kaç gün dayanabilirdi? Kim annesi gibi bakardı gözlerine…Kim annesi gibi “yavrum” derdi? Kaç süslü teyze, bir Anne ederdi?

Birde ona sorsalardı, okuyabilselerdi gözyaşlarını…Kelimeleri yetse çok şey anlatacaktı…

Falana soruldu, filana soruldu, az bilene, çok bilene soruldu ama ona sorulmadı….

Cahide Sultan

Not: Bir sonraki yazı: “Sevgisiz kucaklarda büyüyen çocuklar”

Bir Cevap Yazın

Bir Yorum Bırakın :)

  1. Selamun aleyküm
    Yazılarınızı çok beğeniyorum. Ama bu konu çok dramatize edilmiş gibi geldi. Farklı şart ve konumlar durumlar olsa da annelere çok dokunacak bir yazı. Fakat bu kadar dramatize olması annelerin psikolojilerini bozmaktan başka bir şeye yaramaz bence çünkü kimse sosyal medya da okuduğu bu tarz bir yazıyla kararını hayatını değiştirmez sadece vicdan sızlatır ve bu da doğru davranmaya sebep ve yol olmaz çünkü her kişinin şartı durumu farklıdır.

    Vesselam

  2. Ellerinize sağlık Cahide Hanım. Çok hakikatli bir yazı. Ama ne yazık ki tek yönden değerlendirilmiş ve sunulmuş bir yazı. Keşke bayanlara “çalışıp- çalışmama” seçeneği sunan bir hayat ve eşlerimiz olsa. Ne yazık ki yok. Ne yazık ki herkes hayata eşit şartlarda devam edemiyor. Ne yazık ki herkesin eşi bir ailenin geçimini idame ettirebilecek kazanca sahip değil ve ne yazık ki tüm erkekler kazandığı parayı ailesine harcama sorumluluğunu kazanmış bireyler değiller. Esrardan, alkolden, kumardan kafasını kaldıramayan o kadar çok erkek var ki ve aldığı paranın bir kuruşunu eve getiremeyen hınca hınç bir erkek güruhu. Ve o kadar çok kadın var ki çocuğunun altına bez alabilmek için çalışmak zorunda olan. Sabahları çocuğuna yumurta alamadığında içi ezilen o kadar çok kadın var ki. Çocuğunun önüne bi tabak yemek koyamayan kadınlar var bu ülkede, seçeneği olmayıp çalışmak zorunda olan.

  3. gözlemci says:

    cahide hanım çok güzel bir konuya temas etmişsiniz.zaten seçtiğiniz konular beni benden alıyor ufkumuzu açıyor.kaleminize dilinize sağlık.ben bekarım bir anne kadar bilgiye sahip değilim.ancak çevremi gözlemlemekten de geri durmuyorum.evimizin yanına bir kreş açıldı öyleki çocukların sesleri bizim evin içinden duyuluyor.her sabah onların ağlama sesiyle uyanır oldum.kapının önünde annesinden babasından ayrılamayan çocuklar.anne babada işe geç kaldım telaşı.bir annede çocuğu arabadan indirdi yanıbasımda.ve çocuk hala uyuyordu.saat dokuz.sonra dersleri baslıyor biri ağlamaya baslıyor yırtınırcasına sonra diğerleri de onunla beraber ağlamaya baslıyorlar.ben bunları evden duyuyorum hep. annemle benimde yüreğimiz cızz ediyor.üzülüyorum içten içe. onları bırakıp giden anne babalara içten içe kızıyorum.bir çocuğun masum uykusuna kıyılır mı?hep daha iyi yaşam hep daha rahat yaşam hep konfor.daha çok para.kapitalizmin neferleri gibiyiz çoğumuz.biraz daha kanaaatkar olsak belkide bu kadar üzüntü ve hayat telaşına gerek kalmayacak.ha birde kariyer yapıcam boşunamı okudum ben?çoğumuz oku emrini diploma al olarak algılamanın bedelini ödüyoruz.gerçekten ihtiyaç sahibi olan çalışmak zorunda olanları tenzih ederim.bir annenin en güzel kariyeri çocuğunu iyi eğitmektir.ilmini bilgisini ona vermektir.bir de bayanlar arasındaki muhabbetlerde çocuğu kreşe vermek marifetmiş bir üstünlükmüş gibi bir muhabbet dönüyor sinir oluyorum.bazılarıda diyor ki hiç arkadası yok oyun arkadasları olsun diye veriyorum.şimdilerde kibrit kutusu gibi binalara tıkıldık kaldık.bizler mahallede kapımızın önüne çıkar mahalle arkadaslarımızla oynardık.ne gam! şimdi insanlar birbrinin yüzünü görmüyor komşuluk arkadaslık yok olup gidiyor..çocuklar ellerin elinde değil sizin elinizde büyüsün.siz işe giderken o size by by yapsa da kalbinin ağladığını unutmayın.ve kreş sayıları giderek artıyor bu da beni üzüyor.çevrenin de çalışmayan bayana baskısıını anlayamıyorum.çalışmıyorum dediğinde hemen bir küçümseme bakışı atıveriyor çoğu.bırakın insanların iradesini.Hak yola davet etmektir müslüman olarak görevimiz.geri kalan kişinin kendi meselesidir.ve toplumsal baskılar algılar yıldırıyor insanların çoğunu.en iyisi eyvallah etmeyeceksin kimseye.adetlere göre değil ayetlere göre yaşayalım inşaallah.Tüm annelerin ve anne adaylarının ALLAH yar ve yardımcısı olsun.Allah yolunda nesiller yetiştirebilmek duasıyla…

  4. Bence burada esas sorun çalışan kadınların çocuklarına onları neden bırakıp gittikleri konusunda yeterince açıklayıcı ve sabırlı olmamalarından kaynaklanıyor..eğer anneler bilinçli sabırlı ve anlayışlı olursa aman su çocuğu birakayım da çıkayim düşüncesinde olmadan çocuğuna durumu izah edebilirse çocuk da anlayacaktır..çocuklar anlamaz demeyin çocuklar her şeyi anlar yeter ki onun diliyle konuşun.. Benim annem öğretmendi kendisi çocuk gelişimi ve eğitimi okudu üniversitede..ilk çocuğuna yanı abime 7 yaşına gelene kadar evde baktı çalışmadı.. Sonra bana hamileyken maddi sıkıntı nedeniyle calismaya başladı.doğunca da bana anneannem baktı.etüt merkezlerine kreslere de gittik…ama annemizin arkasından giderken asla aglamadık tepinmedik..çünkü annem herşeyi bize açıklayıp güven verirdi.. Hic annemize hasret falan büyümedik..üstelik annem iki durumu da tecrübe etmiş..yanı ilk çocukta evde oturmuş..ikincide çalışmış.. Ama Abimler benim buyumemde aramızda hiç fark olmamış. İkimiz de 2 yaşına kadar emmisiz..demekkii sorun çalışmakta değil..çalışıp hayatı dengelemekte ve bunu çocuğu bağırıp çağırıp arkamızdan yalvarmaya gerektirmeden açıklayabilmektedir… Ben annemden bunu gordum öğrendim..çok başarılı sevilen bir öğretmen ve harika bir anneydi..abim de bende kariyerli iyi mesleklere sahip vatana hayırlı olmaya çalışan bireyler olduk.. şimdi ben de öğretmen bir kadınım ve onu ornek alarak çocuğum olursa eğer aynı şeyleri yapacağım..umarım derdimi anlatabilmisimdir…

  5. Sevgili Cahide hanım;ülkemizdeki ana okullarının işleyiş ve yönetimi uygulanmış olsaydı, bu kadar acıklı bir durum hasıl olmazdı sanırım. Ben anaokulu yöneticisi olarak süreci paylaşmak istiyorum.
    Ana okullarında oryantasyon süreci vardır .1. gün anne-baba ya da yakını da olabilir, bir saat 2.gün 2 saat 3.gün,4. gün ve 5. gün yarım gün. ebeveyn, çocuklar ve öğretmen mutluluğu yakaladıkları artık öğretmene güvenin oluştuğu an, anne-baba telefonu açık kalmak kaydıyla 6.,7, günler okuldan ayrılmaktadırlar.Bunu gözlemlemek için okuluma beklerim. DAMLA ANAOKULU YENİMAHALLE ANKARA
    Ancak tatil sonrası çocuğunu okula getirip oryantasyon sürecini yaşamadan bırakıp gitmeyi düşünen velimiz de oldu maalesef, bu bilinçsizlikten kaynaklanıyor. Süreci anlattığınızda her şey olumlu gidiyor ve veli, çocuk, öğretmen de mutlu oluyor . Oryantasyon süreci çok önemli bireysel farklılıklar dikkate alındiğında bu süre iki hafta ,üç hafta hatta dört haftaya kadar çıkabilir. Benim kişisel ve çok inandığım sloganım bu süreç üniversiteye hazırlıktan çok daha önemlidir.Planlama iyi yapıldığında ve iyi uygulandığında sorunlar en az düzeyde yaşanmaktadır. Kalabalık bir okul olmamıza rağmen her velim güven içinde arkasına endişe ile bakmadan gitmektedir.Evladımıza duyduğumuz sevginin eşdeğerini okuldaki çocuklarım, okulda çalışanların her birinden görmektedir.Zira onların ALLAHIN emaneti olduğu bilinciyle hareket edilmektedir.Çalışanların herbiri Rabbimizin rızasını kazanabilmek umudundadır.Bunun bir ibadet olduğu bilinciyle hareket edilirse kazanılanın çok daha fazla olduğu ve ülkenin çok daha ileriye gideceği düşünülmelidir.
    Açıklamak istediğim bir konuda ne kadar erken eğitime başlanırsa uyum süreci daha kolay geçmektedir.Biz 24 aylıktan itibaren alıyoruz.Onlar okulun gerçek sahipleri diyorum yine kişisel olarak.Bu yıl 12 öğrencimiz bu yaş gurubundaydı. okulun en uyumlu ,en aidiyeti yüksek olan gurubuydu . yaş arttıça uyum daha zorlaşıyor. çocuklar zorlanıyorlar.Uyum sürecinde 6 yaşlar 2 yaştan daha zor geçiyor. Öğrencilerimizin yıl içinde kazandıklarını veli dönütlerinden aldıkça kurum olarak mutlu oluyoruz.
    Tüm bunların ışığında kaliteyi okullara yaymak, annelerin yıllık izinlerini oryantasyon sürecinde kullanmalarını önermek çözümün bir parçası olabilir.

Like
Close
Tarif Üstü Muhabbet | Cahide Sultan
Close
%d blogcu bunu beğendi: