Panik Atak Yaşayanlar…
Duygularımız, çoğu zaman bir ahtapot gibi bizi saran fakat, kollarında neler barındırdığına bile pek de aldırmadığımız, etkisine kapılıp çer-çöp gibi bir nefeslik rüzgarla bile uçuşuverecek kadar zayıf, hassas duygularımız.Ve irademiz sanki serseri bir mayın gibi rotasını kaybetmiş, yada misket bombası gibi en ufak bir dokunuşla paramparça olup dağılabilen, fakat dağıldığı kadar toplamanın mümkünlüğü söz konusu bile olamayan, yıkıldığı yerde yığılan, baygınlık, fenalık, darlık diye tanımladığımız cenderelerden çıkmayı, dirilmeyi bir türlü başaramayan iradelerimiz.Ya telaşlarımız, sanki bizsiz dünya dönmeyecek, işler bitmeyecek gibi kendimizi demirbaş ilan etmenin neticesi; aşırı heyecanlarımız, tutkularımız, korkularımız,sabırsızlığımız, tevekkülsüzlüğümüz… Biri bitmeden diğeri başlayan, zincirleme isim tamlaması gibi, peş peşe eklediğimiz takıntılı düşüncelerimiz. Belki de üç kuruş etmeyecek eylemlerimiz için canhıraş koşturduğumuz, susadığımız, acıktığımız, yorulduğumuz, bıktığımız halde tutsağı olduğumuz dünyevi telaşlarımız… Oysa Rahman der ki: ‘Resulüm, telaşa düştükleri zamanı bir görsen. Artık kurtuluş yoktur. Ummadıkları bir anda yakalanmışlardır.'(Sebe:5) Gözden perdenin kalktığı, ayaktan örtünün açıldığı ve insanın “Bana ne oluyor!” dediği, bir çekirge gibi yerinden fırladığı an mı? Bizi telaşa düşüren. Maalesef ki hayır… DEVAMI